4 Ocak 2011 Salı

BUZDAĞININ HİKAYESİ

Kamera; Güven Şile-İstanbul
Her yerin ayrı bir hikayesi var. Bazıları çok bildik,
bazıları yepyeni... Burada kayalar ile denizin hikayesi çok
gerilere gidiyor; belki de insandan öte olan gerilere...
Kamera; Güven Şile
Karadenizin coştuğu, haykırdığı bir zamanda
oradaydık.

Kamera; Güven Polonezköy-İstanbul
Ludwik Pansiyon. Sıcak ve huzurlu bir yer.
Bir zamanlar tabiatı sevmiş ve ona inammış
insanların çoğunlukta olduğu bir yer.
Romantizme inanmışların hâla gidip bir şeyler
bulacağı bir yer...

BUZDAĞININ HİKÂYESİ



 Benim mantığım; savaşma seviş mantığına ters gelmiştir ezelden beri. Her şeye boş ver hayatını yaşa, fantezisi içinde olamadım. Hayatın en güzel rüzgârını da, zevklerini de çalışmışlığın, yorgunluğu içinde hak etme düşüncesinde oldum. Fakat hayatı bir yük, o yükü de gün yüzü görmemiş banka hesapları olarak da algılamadım.

 İnsan onurunu yaptığı işlerin faydaya dönüşmesiyle yüceltir. Fayda, zarara, kötülüğe yol açıyorsa, hiçbir insan bu onursuzluğa dayanamaz. Yüce yaratıcının tabiat dengesi de insanın ve insanların onurluluk ile onursuzluğu arasında kurulmuştur. Bu dünyadaki insanın mücadelesi aynı zamanda kötü ile iyinin, erdem ile erdemsizliğin de savaşadır.

 Bir toplum ne kadar çok estetikten, zarafetten, nezaketten, adaletten, demokrasiden haberdarsa, o toplumun buzdağları da o kadar az olacaktır. İçine kapalı bir toplum, savaşmayı da, sevişmeyi de onurlu nazik ve estetik beden ve ruhlarla algılamayıp kabullenmiyorsa; savaşın da, sevişmenin de rezaleti çıkacaktır ortaya.

 Evrenimizin ve dünyanın temelinde hareket vardır. Sonsuza uzanan bir hareket içinde muhteşem bir yolculuk yapıyoruz. İnsan bedenini de, ruhunu da hareket yüceltir, anlamlı hale getirir. Üşenen, deneyimlerden, gelişmelerden kaçan insan; korkulara, kâbuslara teslim olur…

Buzdağının Hikâyesi vardır nesilden nesle akmış, efsaneye dönüşmüş. Buzdağı ile genç güzel bir kızın öyküsü

 Günümüzden çok önceleri, buzdağının hemen yakınlarında yaşayan köyde de ay parçası, elma yarısı gibi güzel bir kız yaşarmış. Köy insanları “kar adamlar” olarak bilinirmiş. Kar yağmaya başladı mı dokuz ay kalkmaz, kendi beyazlığı içinde arınmanın muhteşem yolculuğunu yaşatırmış.

 Buzdağı heybetli mi heybetliymiş. Ama asıl olan gücü, görkemi suyun altında gizliymiş. Kız ile buzdağı yıllara varan dostluğu geliştirmişler. Günün farklı saatlerinde kız, buzdan evlerinden dışarı çıkar buzdağının göz alıcı görüntüsünü, ışıltısını izleyerek gönlünü sustururmuş. Aynı telaşı, heyecanı buzdağı da yaşarmış. Ay parçası, elma yarısı kız, dışarı çıkınca buzdağını bir telaş alır, buz gibi bedenine rağmen şıpır şıpır terler akıtmaya başlarmış.

 Günler, ayları ve aylar da yılları izlemiş. Ay parçası kız daha da serpilmiş. Harika bir kadın olmuş. Buzdağı ile kızın aşkı da nesilden nesle aktarılacak hale gelmiş.

 Buzdağı, milyonlarca yıldır soğuğun erdemini yaşarken, ay parçası kıza aşık olmuş. Bu aşk, buzdağını normalden daha fazla eritmeye başlamış. Kız, büyüdükçe, serpildikçe buzdağı da için için erimeye, büyük parçalar halinde denize dökülmeye başlamış.

 O diyarda yaz çok az yaşanırmış. Yine böyle bir yaz günü, karların etraftan kalktığı, bahar çiçeklerinin yeşerdiği, tavşanların oyunlar oynadığı zamanda kız, özlemle buzdağına bakmış. Görünen buzdağı yokmuş. Görünmeyen heybetli tarafı ise suyun altında duruyormuş. Buzdağının görünen yüzünden eriyen buzlar, su olup denizden taşıp, kızın köyünün yakınından geçen dereye dönüşmüş.

 Kız günlerce ağlamış, buzdağının neden onu terk ettiğini bir türlü anlam verememiş. Aslında buzdağı terk etmemiştir. Sevgisinin sıcaklığına görünen yüzünü feda etmiş, su olup, dereye dönüşmüş. Dere olup akarsa, kıza daha yakın olurum diye düşünmüş.

 Kız, buzdağının görünen yüzü eridikten sonra kimselerle konuşmaz olmuş. Ama aynı zamanda içinde bir korku varmış. Yoksa benim sevgimi buzdağı da hissedip, sevgisinin kurbanı mı oldu diye de düşünüyormuş. Ay parçası, elma yarısı kız, bir gün; çiçeklerin güzel kokusuna, kuşların şarkıları hatırına daha önce hiç görmediği derenin yanına kadar gitmiş.

 Ay parçası kız, gördüklerine inanamamış. Buzdağının görüntüsü, pırıltısı derenin görünen yüzünden ona bakıyormuş. Kalbi duracak gibi olmuş. Buzdağı dile gelmiş; “ ey sevgili, milyonluk düşlerin gerçek sevdası; senin için eridim, senin için aktım, dere olup sana geldim. Sana kavuşmak için.”

 Ay parçası kız, buzdağının dere olmuş sularına kendini atıvermiş. Kız, derenin saf sularında, milyonluk düşlerinde yüzmüş, buzdağının dere olan bedeniyle sevişmiş. Gün sona ermek üzereyken, kız dereden dışarı çıkmış. Güzelken daha da güzel olmuş. Ama kızı bir korku olmuş. Bu kadar büyük bir sevgiyi, bu kadar yaşlı bir buzdağının aşkını taşıya bilir miyim diye?

 Ay parçası kız buzdağına dönüp; “ Korkuyorum ve aklım karışık. Senden özür dilerim. Senin akışına, berrak sularına kapılıp hemen sana koşmamalıydım. Çok korkuyorum.” deyip, buzdağının dereye dönüşmüş berrak sularının yanından koşarak köyüne geri dönmüş.

 Milyonlarca yıl buzdağı olarak yaşamış, deniz ile gök arasında ilahi bir denge olmuş sular; kızın korkularını, kendi sevgisinden ötürü olduğunu sanıp bir gecede kuruyup, yok olmuş.

 Bu güzel dünyada milyon yaşındaki buzdağlarının eriyişi böyle hikâyelerden çok, belki de doğanın insan ile insanlık ile başka bir anlaşmasının bozulmasının kanıtıdır diye düşünürüm.

 Güzel dünyamızın milyarlık yaşında, milyar sayıda öyküleri, masalları, destanları vardır. Hayatımızı anlamlı hale getirip, hayatımızın erdemli ve onurlu bir çizgiye gelmesini istiyorsak, kendi destanımızı da yazmak için mücadele vermeliyiz. Her insanın yapabileceği oldukça güzel ve anlamlı işler vardır.

Tıpkı her insanın çevresinde seveceği bir buzdağı, orman, ağaç, dere, göl, deniz, ay parçası olabileceği gibi…

Güven











8 yorum:

nihansu dedi ki...

Çok, çok etkileyici bir hikaye idi, böylesi güzel bir yazıda paylaştığınız için teşekkürler.

Ama ben yine de "Savaşma Seviş" sloganını boşvermişlik olarak değil sevginin her kapıyı açacağı bir anahtar olarak yorumlamayı yeğliyorum.
Sevgiler...

GÜVEN SERİN dedi ki...

Merhaba Nihan.Teşekkür ederim sana. Yorumuna insan olarak katılmamak mümkün değil...

bilge dedi ki...

sevgili güven yine ders alacağımız bir öykü kalemine sağlık sevginin yüceliğinden hangi buzdağı erimezki?..

GÜVEN SERİN dedi ki...

Merhaba Bilge. Teşekkür ederim. Sevginin yüceliği; evet, karşısında eğilirim...

Ülker dedi ki...

Elinize, yüreğinize sağlık.
Güzel ülkemin her köşesi bir efsane, her yaşamı bir hikaye...

GÜVEN SERİN dedi ki...

Hoşgeldiniz merhaba. Doğruya doğru bu güzel ülkenin insanları da güzel olmanın akıl gerçeğine bir inansalar...

Ankara Mantolama dedi ki...

Gerçekten etkileyici bir hikaye. Durum ne olursa olsun,Sevgi'nin önünde eğiliyorum.Saygılar

GÜVEN SERİN dedi ki...

Hoşgeldiniz merhabayın. Aynen katılıyorum;sonu ne olursa olsun... Zaten sevginin koşullamaya adanmış beklentisi olur mu? ...