20 Aralık 2010 Pazartesi

ZANGOÇ ÇANLARI KİMİN İÇİN ÇALIYOR

Kamera; Güven Gelibolu Yarımadası

Sessiz bedenlerin temiz ruhları doğanın krallığına
sığınmış. Huzur, mutluluk içinde doğanın
muhteşem meylerini içerek sarhoş
oluyorlar...

ZANGOÇ ÇANLARI KİMİN İÇİN ÇALIYOR



 Yaşanmış bir olaydan yola çıkıp efsane haline gelmiş bir hikâyeyi sizlerle paylaşacağım. Zamanımızdan üç yıl önce Gökçeada’ya giden bir dostum orada gördüğü güzelliklerden ayrı etkilenmiş. Rum köyünde yaşadığı bir olayı anlattı bana. Artık cemaati olmayan kilisenin kapalı olduğunu görmüş. Ama merak bu ya, kiliseyi gezmek istemiş. Biraz arayınca kilisenin zangocunu bulmuş. Zangoca rica edip kiliseyi açtırmış. Gördüğü manzara muhteşem… Bakımlı, pırıl pırıl bir kilise…

 Cemaati olmayan kilisenin bu kadar bakımlı olmasına şaşıran dostum; “ Zangoç efendi bu kilisenin cemaati olmadığı halde tertemiz ve sen hâla buradasın?” demiş. Zangoç; “ Beyim, ben burasını beklediğim için maaş alıyorum. İnsan gelse de gelmese de burası bakımlı durmalı.” İnanmışlık, disiplin; insanın içinde olmalı! Cemaati olmayan kilisenin bile bakımlı olduğunu düşünürken; kendi şehrimin sokaklarını, caddelerini düşündüm! İnsanı, temiz yüzlü, bol parfümlü insanları olduğu halde bu kadar kirli olmasına şaşıyorum…

 Yaşanmış bu olayı her hatırlayışımda bir başka oluyorum. Yaşadığı yerleri sevmiş, benimsemiş insanları düşününce ilahi bir ürperti duyuyorum. Ve sevmek, benimsemek, sahip çıkmak bu kadar mı zor; bu kadar mı uzak bize, diye düşünüyorum…

 Gökçeada’da yaşayan zangocu andıktan sonra efsanelerin içinden bugüne uzanan Zangoç Kralı da anmak isterim. Zangoç lakaplı bir kral yaşarmış bir diyarda. Çok eskiden, daha insanlığın bilinen hikâyeleri sıralanmaya, başlamadan önce. Zangoç Kral lakabını hak ederek taşırmış. Bu kral, sarayını yüksekçe bir çan kulesi yaptırmış. Bu çan kulesi dini amaçlı olmaktan öte kralın büyük bir eğlencesiymiş.

 Yüksekliği yetmiş yedi metre olan çan kulesinin devasa çanı, yetmiş yedi metrelik ipek ipinin çekilmesiyle günün her saati şehirde büyük bir korku yaşatırmış. Bu çan, ne bir kiliseni, ne de havranın ibadet saatini hatırlatıyormuş. Çanı, canı ne zaman isterse çalan da kraldan başkası değilmiş. Sizin anlayacağınız kral, kendi sarayının, kendi çan kulesinin zangoç görevlisiymiş.

 Kral zangoçluğa, çan sesine o kadar meraklıymış ki günün herhangi bir saatinde çan çalınıyor ve halka mesajlar veriyormuş. Zangoç Kral bu ülkeye kral olmadan önce zulüm gören halka, adalet dağıtacağını, mazlumun hep yanında olacağını söz vermiş güya! Kral olana kadar halkın içinden çıkmamış, halkın her türlü sorunlarını çözeceğine söz vermiş. Halk o güne kadar böyle güzel söz veren, böyle güzel hatiplik yapan bir kral görmemiş. Halka zulüm yapan, halka yeterli adalet dağıtmayan diğer kral halkın ayaklanması ile sarayından kaçırılmış. O günden sonra yeni kral; Zangoç lakabı ile anılan Zangoç Kral olmuş. Bu karalın çan sesine olan merakı ilk zamanlar kötü anlaşılmamış. Hatta iyimserlik içinde de kabul edilmiş.

 Günler ayları, aylar da yılları izlerken, Zangoç Kral adaletini azaltmaya, zulümlerini artırmaya başlamış. Yeni kralı büyük umutlarla başa getiren halk; ne yapacağını şaşırmış. Zangoç Kral öyle güçlü hale gelmiş ki, etrafında halktan çok askerleri varmış. Bakımlı, besili ve güçlü askerler krala çok bağlıymışlar. Bu askerler en iyi maaşı alıp, en güzel gıdalar ile besleniyorlarmış. Zangoç Kral çanı ne zaman çalsa, çanın verdiği sesin şifresine göre binlerce asker harekete geçer, gerekli emri yerine getirmiş. Çan sesini seven halk; çan sesinden nefret eder hale gelmiş.

 Demokrasi ve adalet adına kral olan zangoç kral, hiç kimselerin olmadığı kadar da zeki bir insanmış. Hiç boş vakti olmayan, sürekli halkını oyalayacak bir şeyler bulurmuş. Bulduğu her duyuruyu çanı çalarak yapar, askerleri de anında uygularmış. Halkı, büyük meydana toplanacak mı; çan, yedi kez çalınırmış. Halk, demokrasi meydanına mı toplanacak; çan bir kez çalınırmış. Demokrasi meydanına toplanan halk, kralın gösterdiği, atadığı kişilere onay verimmiş. Kralın açıkladığı her emre “ çok yaşa, var ol kralımız” diye bağırırlarmış. Halkın krala gösterdiği zorunlu sevgi geçince zangoç kral demokrasi meydanında bulunan yerden yedi metre yukarıdaki kürsüye çıkar konuşmaya başlarmış. Halka, nasıl demokrasi getirdiği, nasıl adalet dağıttığı, nifak sokanlardan kaçmak gerektiğini uzun uzun anlatırmış.

 Zangoç Kral çanı iki kez çaldığında halk, Sanat Meydanında toplanırmış. Sanat meydanı dediğim yerde Kral ve görevliler yerden yeti metre yukarıdaki localarında otururlarmış. Halk ayakta ve saatlerce beklerler, kralın sanatçılarının sanatını dinlerlermiş. Sanat Meydanında okunan şiirlerin hepsi zangoç krala yazılmış övgü şiirleriymiş. Sanat Meydanında oynanan tiyatro da düşünen, irdeleyen halkın başına gelebileceklerinin trajedi ile biten oyunu sahnelenirmiş. Halkın sanat meydanındaki sanat bekleyişi tüm gün sürer, yaşlılar yere yığılır, onlarca insan sanat meydanında şehit düşermiş.

 Zangoç Kral çanı üç kez çaldığında Ceza Meydanında toplan, demekmiş. Kralın buyurduğu emirlere karşı gelen, çok okuyan, çok düşünen, vergi vermekte zorlanan insanlar getirilir, kralın besili askerleri tarafından kırbaçlatırlarmış. Merhametli zangoç kral, iyi bir günündeyse, ölene kadar kırbaçlanacak insanlardan birkaç tanesini affedermiş.

 Çan sesine, çanı çalmasına bu kadar meraklı kral, Krallar Birliğinin de üyesiymiş. Krallar birliğinin büyük karalı varmış. O büyük kral, diğer krallara hükmeder, dünyayı kendi istedikleri anlayışta yönetirlermiş.

 Büyük Kral zangoç kralın ülkesini ziyarete geldiğinde büyük övgüler yaparmış. Demokrasi Meydanı, Sanat Meydanı olan kaç ülke varmış? … Fakat bu kadar çok büyük kütüphaneleri, bu kadar büyük meydanları olan bu halkın neden düşünmediğini, düşünemediğini, sorgulamaktan kaçındığını kimse sorgulamaz; halkın soylu suskunluğu olarak algılanırmış…

Güven

9 yorum:

bilge dedi ki...

İşlerine öyle geldiği için o suskunluğu halkın soylu suskunluğu olarak algılayanlara yazıkkkk

GÜVEN SERİN dedi ki...

Merhabe Bilge. Tarihin güzel sayfalarında suskunlukların nasıl sonuçlandığı bellli. Ama belli olan bir şey var ki, öteki dünya,demokrasi,halk-adalet diye diye; soysuzluğu yüceltirler ben buna şaşarım! Dön dolaş hep aynı kurgu, aynı senaryo...

Adsız dedi ki...

Örnek alınacak zangoç.
Ve öbür zanngoş.. Nerden nereye
bağlamışın..Dünün zalimini
bugünkü yönetime..Geldiğimiz noktaya..Umuyorum sonumuz
iyi olur..Zor görünüyor ve
tam adaleti vatanımız da
sağlanacağını zannetmiyorum
böyle geldi böyle gider..
Yönetime gelenler
perdenin arkasından yönetildikce
kimi seçersek seçelim kör topal
olacaktır derim..

Dalgaları Aşmak dedi ki...

İlk zangoçta olduğu gibi bütün mesele sevmek ve sevmenin getirdiği sorumluluk.ülkeni sevmek,insanını sevmek…Ne yazık ki zangoç kral çalmıyor çanları sadece, medyasıyla yargısıyla hep birlikte çalınıyor çanlar…

Dalgaları Aşmak dedi ki...

“Çok eski yıllarda krallıkla yönetilen bir ülke varmış; ama, bu ülkede hukuk ve hakimler de varmış. Krallığın törelerine göre, bir ‘vatandaş’ öldüğünde şehir merkezindeki dev çan 1 kez çalınırmış. Uzuuun uzun da yankılanırmış.
‘Eşraf’tan biri ölürse çan 2 kez, ‘büyük bir devlet adamı’ ölürse 3 kez, ‘kral’ öldüğünde ise 4 kez çalınırmış.
Gel zaman git zaman...
Şehirde bir olay yaşanır ve konu mahkemeye taşınır. Davanın sanığı olarak mahkeme huzuruna çıkartılan adamın masumiyetini, tüm ülke halkı bilmektedir. Bir formalite olarak görülmesi ve beraat beklenen davadan sürpriz bir karar çıkar.
Suçsuz olduğu bilinen sanık, ‘para cezası’na mahkum olmuştur.
Hakim sorar: “Bir diyeceğin var mı?”
Sanık cevaplar: “Hayır...”
Mahkeme biter, dinleyiciler dağılır. Kafalarda büyük bir kaygı vardır.
Çünkü adam suçsuzdur, ama para cezası verildiğine göre suçlu bulunmuştur.
Kısa süre sonra dev çan bir kez çalar.
Herkes meraktadır: “Acaba kim öldü!”
Çan 2. kez çalar:
“Acaba eşraftan kim öldü!”
Çan 3. kez çalar:
“Acaba ölen büyük devlet adamı kim?”
Çan 4. kez çalar; herkes feryat eder:
“Eyvah, kralımız öldü...”
Ve çan 5. kez çalar...
Krallıkta görülüp işitilmiş bir durum değildir bu. Herkes çan görevlisine koşar. Bir de bakarlar ki; çanı, haksız yere suçlu bulunan adam çalmaktadır.
Halk sorar: “Ne demek 5 kez çan çalmak. Kraldan büyük kim ölebilir ki?”
Suçsuz adam yanıtlar: “Adalet öldü!”

GÜVEN SERİN dedi ki...

Merhaba Ege.Ben de ummak istiyorum Ege.Sevgili halkım,meşguliyetlere o kadar dalmış kı; destansı güzellikleri destansı acılarla değiştirir. Ve sessizliğin en güzelleri yapılır...

GÜVEN SERİN dedi ki...

Dalgaları Aşmak; hikayenden çok etkilendim. Demek ki çanlar, eski zamanların önemli yardımcı nesneleriymiş. İşte bu yüzden tarihi yaşım ilerledikçe daha bir çok seviyorum. Tarih, ruhumu okşuyor, yaşlanan bedenimi tazeliyor gibi. Ve tarihe onun sayfalarına, hikayelerine, destanlarına girdikçe; büyüklüğü, gururu,görkemi bir kenara atmanın da onurlu çıplaklığını yaşıyorum:))
Teşekkür ederim.

Ayrıca hikayen pek de uzun sayılmaz. Daha yok mu diye bekledim:))

GÜVEN SERİN dedi ki...

Çan sesleri kulağa çok hoş geliyor ama; halka ödetilen hesap çok büyük. Anlaşılan o ki, insanlığı arayacak bir avuç bilge; yine bir avuç insandan öte gidemeyecek.

Adsız dedi ki...

Ben çanı 6 kez çalmak istiyorum!
Günümüzün tüm ölüleri için..