22 Aralık 2010 Çarşamba

SEVGİLİ DEDİĞİN

Kamera; Güven Kanlıca Mezarlığı ve Boğaz Manzaraları
Ölüm ile yaşam içiçe...
Bazen zaman; beklediğiniz o andır; durmuş olan
zamansızlığın zamanı...

SEVGİLİ DEDİĞİN



 Oldukça güzel bir kadın karşısında onu dinlermiş gibi ilgisiz bakan, yorgun yüzlü adama şiir tadında sesleniyordu. Adam kadını duymuyormuş gibi veya duyduklarından rahatsız oluyormuşçasına bıkkın ifadelerle bürünüp, püflüyordu. Kadın, adamın tam tersi; kendinden emin bedeni, oturuşmuş bir güzelliği benimsemiş. Güzel olduğu kadar güven veren ses tonuyla, feylesofça konuşuyor, şiir tadında adamı kendine getirmeye çalışıyordu.

 Kadın ne yaptıysa nafile; adam, birbiri ardına sigarasını içiyor, belki de kadının susması için dualar ediyordur. Kadın, yüzyıllar öncesinin şairine, feylesofuna medet umarcasına teslim olmuş gibi Roma döneminin feylesofu Ovıdıus’tan dizeler okumaya başladı. Adam, gergin ve bıkkın vaziyette çayların ardından iki kahve söyledi. Kahveler gelince kadın Ovıdıus’un kendisiymişçesine seslendi;

“Sevgili dediğin duymalı oysa hep özlenen sözleri. Girme yatağa, yasanın emriyle evlenip de; aşk yapar senin için yasanın işini. Dil dök tatlı tatlı, söyle kulağa hoş gelen sözler, her gelişin bayram olsun sevgili için. Ben zenginlerin aşk hocası değilim burada; eli kolu dolu olanın işi yok benim sanatımla; çekicidir kendine göre, hoşlandın mı ‘lütfen kabul et!’ diyebilen her bir kimse, teslim olurum ben böyle birine; benim hünerlerim pek zevk vermez ki onun gibilerine.”

 Bıkkınlığı iyice artan adamın canı da iyice sıkılmış olacak ki; birçok insanın başını döndürecek kadının sesi ve Ovıdıus’un akıl dolu felsefesi karşısında daha da kabalaşıp konuşmaya başladı;

“ Neyi bekliyoruz hâla anlayamıyorum! Niye evlenmiyoruz? Sürekli şiir ve felsefe yapıyorsun bana. Ben edebiyatı senin gibi sevmiyorum; biliyorsun. Üstelik şiirler, felsefe ile karın mı doyarmış!” Yorgun yüzü daha da yorgunlaşan ve konuştukça sesi daha da çatlayan adam; kadının susmuşluğu, zarifliği adına daha bir sürü laf söyledi. Kadına baktım; ilgisiz, heyecansız adamın bunca konuşmalarını hastasını dinleyen doktor şefkati ile dinledi. Sanki söylenenler, itirazlar, kabalıklar, ona değil de bir başka insana yapılmıştı.

 Oldukça güzel kadın, tabiatın güzelliğinin yanında bilginin güzelliğine de sığınmış, hiçbir itiraz etmeden adamı sonuna kadar dinlemişti. Belli ki insana saygısı vardı. Dinlenmenin dinlemekten geçtiğini de biliyor olmalıydı. Işığın dalgalanması gibi dalgalanıyordu kadının mavi, yeşil, sarıgözleri. Zarif bedeninden en hırçın hayvanı bile sakinleştirecek ses tonuyla yine seslendi adama;

“ Fakirlerin şairiyim ben, fakirdim çünkü çok sevdiğimde, verecek hediyem olmadığından, sözlerimi verdim. Fakir dikkatli sevmeli; kötü sözden ürkmeli fakir; dayanmalı, zenginin dayanamadığı pek çok şeye. Hatırlıyorum da ne kadar öfkeliydim, sevdiğimin saçlarını, bozduğumda; kaç günümü yedi benim o öfke! Düşünmedim elbisesini yırttığımı, fark etmedim bile; o söyledi sonra, bedelini ödemek de ödül oldu bana.” diyerek sözlerini bitiren kadın; sakin ve zarif bir şekilde sigarasını yaktı. Oysa adam, kim bilir kaç tane içmişti kadının üstüne.

 Kadının son söyledikleri de Ovıdıus’tan dı. Belki de adamın bu kadar gergin oluşu, ara sıra kabalaşması, kadının şiire, felsefeye, tarihe olan ilgisiydi. Bilirim, yılların, yüzyılların erkek üstünlüğü kabul edemez kadınların zarif ve kararlı yükselişlerini. Ele kendi çukurunda kalıp, tüm gelişmelere, tüm sanatlara da duyarsızsa erkek; kadınının güzel oluşundan korkar. Kadınının bilgili oluşuna ürperir…

 Adam, bir yanardağ gibi kükremeden önce sigarasına sığınmış bir çocuk gibi gecenin karanlığının ışığın memelerine yapıştığı gibi yapışmış, medet umarcasına ardı arında nefesler çekiyordu. Ve sonra, kadının susmasını fırsat bilip; “ Seni anlamıyorum. Söylediklerini, şiirlerini, felsefeni, hikâyelerini, sanatını anlamıyorum senin! Bu kadar çok kitap okur, bu kadar çok yer gezersen işte böyle olur. Kadın dediğin evinde oturmalı, bir an önce çocuklarını sıralamalı ve büyütmeli oysa!”

 Kadın, adamın söylediklerini bir şiiri, güzel bir hikâyeyi dinler gibi dinledikten sonra sevgiliye verilecek en güzel hediye gibi tebessüm edip yine Ovıdıus’a sığındı;

“ Ama sen, aklın varsa, kaç öğretmenin hatalarından, kork işlediği zararlarından. Parthialılarla savaş, nazik bir sevgiliyle anlaş, şakalaş, aşkın yarattığı her şey ile anlaş. Sevecen değilse yeterince, muhabbeti yoksa sevgiliyle sabret, dayan; gün gelir yumuşar. Sabırla, bükersin dalı ağaçtan eğilir.”

 Adam kadının kendinden emin oluşuna ve sürekli şiir üslubuyla konuşmasına içerlemiş olacak ki, çatlak sesini iyice yükselterek; “ sabır, sabır; nereye kadar? Ailem beni sıkıştırıyor, ne zaman bu evlilik diye? Bana kesin cevabını şu an vermelisin!”

 Kadın, adama yine alışıldık bir tebessüm gösterdi. Ama bu sefer, sevgilinin tebessümü değil, bir ablanın, bir annenin merhametiydi. Ve kadın son kez seslendi adama; “ Hâla anlamadın değil mi? Bunca zamandır sen, sen olmaktan çok bir başkası oldun bana. Bilgiye, öğretilere, sanata susamışlığımı dert ettin kendine. Çalışma evinde otur ben sana bakarım, merhameti ile acınacak bir köle gibi düşledin beni. Ben, bazen şiir, bazen felsefe, bazen uzak, bazen yakın ama hep nazik olup anlatmak istedim sana. Bilirdim seni hemen reddetmesini ama istedim ki başlayan güzellik, yine başka bir güzellik ile anlaşılarak bitsin.

 Kadın adama elini uzattı ve anlaşılmamış olmanın güleç yüzü ve kendinden emin, zarif bedeniyle bir kez daha konuştu; “ Ne olur ne kendine ne de bana kız olur mu? Senin aradığından çok var etrafta. Asıl sorun benim neyi aradığım ve aradığımdan kaç tane vardır diye düşünecek olan benim nasıl olsa.” Deyip, soylu duruşunu yürüyüşe dönüştürüp sessizce uzaklaştı.

Güven

6 yorum:

bilge dedi ki...

bir söz vardır senin bilgin karşındakinin anladığı kadar dır diye yoksa bu sözü yanlışmı biliyorum..anlamak anlaşılmak dinlemek ve dinlenmek ne güzel duygulardır bunlar..ya anlamak istemeyenlere ne demeli..
yine zevkle okudum yazınızı sevgili güven kaleminize kuvvet ..

GÜVEN SERİN dedi ki...

Güzel bir açılım Bilge.Teşekkür ederim. Yorumun gibi, bilgi, bilgilenmek güzel de onu aktaracağın yer-mekan; çok önemli olduğu belli. Elbette yerleri,mekanları güzelleştiren alıcı ve verici insandır...

Küçükken, daha felsefenin ne olduğunu bilmezken şarj ve deşarj diye tutturmuştum:)) Kendimden büykülerle tartışır, onların sürekli döndükleri yörüngeyi zorlar, daireyi büyütmek isterdim:)) İnsan, hem şarj olmalı, hem de deşarj olmalı der dururdum:))

İlk zamanlar yüzüme tuhaf tuhaf bakarlar, bu çocuk boyundan büyü ne konuşuyor diye merak ederlerdi. Bende her defasında nazikçe; insan dolmalı ve sonra boşalmalı, öğremeli ve sonra öğretmeli derdim. Bunu duyan büyükler; öyle bir rahatlardı ki anlatamam...

Biliden,bilgelenmekten mutsuz olan bir sürü insan var çevremizde. İnanılmaz zeki ve bilgili insanlar tanıdım bu diyarda. Ama gördüm ki, doğru şarj ve deşarj eksikse; bilgisiz olmak daha iyi diye düşünüyor insan:))

Şarj ve Deşarj olmak güzel şey; aynı şairin dediğim gibi; yaşamak güzel şey be kardeşim...

Dalgaları Aşmak dedi ki...

Ovidius ve aşk sanatı...
Ve onu anlayamayan bir adamı resmetmeniz çok güzeldi.

bilge dedi ki...

Sevgili Güven benim oğlumda daha ilk okul yıllarında sizin gibi büyükleriyle konuşurdu felsefeye meraklı bir çocuktu hiç unutmam konuşmalarından ilk okul 4.sınıfta öğretmeni paniğe kapılmış bizi çağırtmıştı ..:))) hala öyle ben ondan okadar çok şey öğreniyorumki ne mutlu bana ki oğlum bana bir şeyler öğretiyor..
dostlukla..

GÜVEN SERİN dedi ki...

Günaydın Dalgaları Aşmak. Ovıdıus'un Aşk Sanatı... Ovıdıus'a ne kadar minnet duysak azdır diye düşünüyorum. Hiç eskimeyecek ve daima güncel kalacak harika bir eser...

Ele ele günümüzde herşeyin lanetli bir el değmişçesine yozlaşttığı bu zamanda; Ovıdıus kurtarıcı gibi geliyor.:)) Hep merak ederim ben; Güzel İstanbulumun güzel boğazı kenarında romantizm niye yoktur diye. Sürekli besih sunulan yerlerde semiren gençler var da, o harika boğazın kenarında elele, gözgöze gezinen kadın ve erkekler yok gibi... Garip bir durum...

GÜVEN SERİN dedi ki...

Günaydınlar Bilge. Oğlunuzu tebrik ediyorum. Biliyorum ki, felsefe ve tarihe aynı zamanda sanata ilgi duyan insanlar; almaktan çok vermeyi severler. Kötülüğün karşısında bir kahraman gibi ilerlerler.

Beyin düşüncelerinden korkmayan oğlunuza selam ederim...