11 Ekim 2010 Pazartesi

SON KARŞILAŞMA

Kamera; Güven  -  Tekirdağ
 Mehmet Ağabey'in dede yadigarı dükkanı
Kamera; Güven            Tekirdağ
Güle güle mahallenin,sokağın dost küçük
esnafı Mehmet Ağabey.
Bir de utanmadan Ahilik Haftası kutlanıyor;
hangi küçük esnaf, hangi ticari ahlak için?
Yine de bu eski geleneğin özü,geçmişi
önünde saygı ile eğiliyorum.

Kamera; Güven    Tekirdağ
Yıllar önce küçük esnaf Mehmet Ağebey'in
bugünkü dükkanı sağ köşede. Zaman
geçti, ışıklı yollar, büyük evler geldi
zenginliğin modern şehirleri adına.
Daha mutlu,daha huzurlu ve daha
TOK olmamız gerekirdi modern
şehirlerin modernliği adına...
Peki, neden? ...

Kamera; Güven    Tekirdağ
Son karşılaşma, son dans; Gürsel Hocamın
dediği gibi vahşi kapitalizmin başarısı
ile sonuçlandı; hayırlı olsun soylu ve
boşluğun boş düşünceleri ile meşgul
olan halkıma...

SON KARŞILAŞMA



 Küçük esnaf ile büyük marketler son dansı yapıyorlar. İsterseniz bedenlere iz bırakmış bir şarkıyı da hatırlayıp “ artık çok geç, bu son buluşmamız” diye haykıra bilirsiniz! Ama haykırmak niye yarar?

 Göz göre göre, kulaklar duya duya; küçük esnafı elbirliği ile uğurladık. Artık, mahallemizin kasabı, bakkalı, terzisi, kırtasiyecisi, manavı tarihin soylu çöplüğüne karışmak üzere! Görünüşte “alan razı, satan razı” gibi görünüyor! İnanıyor musunuz siz bu işe? Elbette içinizdeki vicdan, daha temiz kalan yan; bu işin böyle bitmemesi gerektiğini söylüyor; söylüyor ama savunma yapamıyoruz…

 Ne güzel bir şey; büyük bir markete girip, hem manav, hem kasap, hem kırtasiye, hem de bakkaliye ihtiyaçlarını karşılamak! Ne güzel, ne hoş bir tüketim kandırmasının ödenemeyen kredi kartları… Asıl olan şey, yenilik ve büyüğe karşı bir adam değilim ben. Mafyanın, en rezil adamın bile kendi yasası varsa; toplumu oluşturan binlerce, yüz binlerce küçük esnafın bir yasası, bir koruyanı neden yoktur; ben bunu anlayamıyorum?

 Küçük esnaf dediğimiz insanların yaşadıkları şehirlere katkıları o kadar büyüktü ki, onların eksiklerini bu katkıları yanında anlatmam bile! Bir defa işsizliğin önlenmesi, şehir içi istihdamın yaratılması adına sadece Tekirdağ şehrimde binlerce küçük esnaf vardı. Kazandıkları bütün paraları, yine kendi şehirlerinde harcarlar, yatırıma, menfaate dönüştürürlerdi! Ya, devasa marketlerimizin kazançları nerede yatırıma, menfaate dönüşüyor? Bilen varsa, beri gelsin!

 Her gelen büyük market, en az, yüz tane küçük esnafımızı götürdü, yok etti. Ne ahlaki ne de ticari bir savaşın onurlu dövüşü oldu. Kısır döngünün kısır insanları ne olduğunu anlamadan, uygarlığın gelişme mantığı, ticareti adı altında kandırıldılar.

 Şimdi ben, büyük marketlerle son dansı da etmiş ama hâla kapısına kilit vurmamış bu şehrin açılan ilk, bakkalının 3. Kuşak sahibi Mehmet Tanrısever ile buluştum. Mütevazı Mehmet Ağabey, belki çoktan kapatır giderdi, dükkânı kendinin olmasaydı. Kendi değişiyle, “bu iş dedemden babama, babamdan da bana kaldı. Yaklaşık 130 yıldır bu mekân açık.”

Tekirdağ şehrinde ticaret Yahudi ve Ermeni vatandaşlarımız tarafından yapılırken ilk Türk vatandaşı da cesaret edip bakkaliye işine giriyor. Bu dükkân tam 130 yıl açık kalıyor. Gaz lambası devirlerinden başlayıp, şehirlerin şık, ışıklı dükkânlarının bereketli ve borçlu zengin zamanlarına kadar dayanıyor.

Kırım Bahçeşehir’den Türkiye’ye gelen büyük dede, Mehmet Hoca, Tekirdağ Şehrine yerleşiyor. Ticarete bakkal olarak başlıyor. Sonra oğul Hafız Kemal ve onun oğlu bugün hâla o tarihi mekânı ayakta tutan Mehmet Tanrısever.

Mehmet Bey’i dükkânında o renkli dünyanın eski kokularında ziyaret ettim. Gülümsemesi yüzünden eksik olmayan beyefendi bir adam! Bu insanlar türlerinin son örnekleri. Kazandıklarını yine çocuklarına ve yaşadığı şehirlere yatırım olarak döndürmüşler. Devlete işsizsim diyerek sığınıp başka insanların memurluk-işçilik haklarını da gasp etmemişler. İşte böyledir dostlarım; küçük esnaf, kendi yağı ile beslenen, ısınan, onurlu bir çaba gösteren insan demektir…

 Şimdi Mehmet Bey’in 130 yıldır ayakta duran dükkânında bel vermiş rafları gibi, artık bel vermek üzere olan bir esnaf ile yüz yüze gelmenin burukluğunu yaşadım. Eskiyi anlatan gaz lambaları bugün süs ve nostalji niyetine satılıyor, dedi Mehmet Bey. Ve eskinin karanlığını delen, bize ışık, kitap, defter olan gaz lambaları hâla bel vermiş eski dükkânda duruyorlar. Kendime ve yeni bir işyeri açan arkadaşıma ben de birer tane aldım; eskiyi sayı ile hatırlama, koklama adına…

 Bu dükkândan kazancı ile iki çocuk okutmuş Mehmet Tanrısever. Kızı okuyup avukat olmuş. Oğlu ise mühendis olmuş, daha iyi şehirler, yaşamlar adına…

Yeniliğe, değişime karşı değilim. Zaten yeniliğin, değişimin bal damlaları kimsenin de karşı durmasını uzun vadede sağlayamaz. Yeninin ışıkları daha cömerttir. Yeninin büyüklüğü, aşk gibi büyüler adamı. Aşkın o dayanılmaz büyüsü, bir süre sonra dayanılmaz beden acılarına, karın ağrılarına neden olur ama şikâyet etmez insan; aşkının soylu hatırına…

Küçük esnaf ile büyü marketlerin son karşılaşması son dansları yapılıyor. Bazı dansçılar pisti çoktan terk etti bile. Ama bu dansın ne ticari onuru, ne ahlakı, ne de adaleti var. Ardı ardına gelen büyük marketler, biraz daha müşteri adına ilgi çekip her türlü gösterimi yaptı yapmasına. Ama içinde insanı, insanca ağırlama, insanca uğurlama amaçlarını gütmeden… Tüket de nasıl tüketirsen tüket… Beş yumurta alma, yirmi beş yumurta al… Yumurtalar sudan ucuz; sarısı var, beyazı var, çift sarılısı var…

Her açılan büyük marketin yenilik adına biz de midesini açsak; o kaynayan bol asitli midede öğütülen kasapları, manavları, bakkalları görüp içimiz sızlardı. Bakkallar birbirine baka baka kararmanın irdelemesini bile yapmadan, artlarına bile bakmadan gittiler. Küçük esnaf yeterince eğitimli olmadığı için, kendilerinin yıllarca aidat ödediği Bakkallar Derneği, Lokantacılar Derneği, Kahveciler Derneği ne işe yarar sorgusunu bile sormadan gitti; ben buna şaşar kalırım…

Sanırım çok yakında gidenlerin türküsünü söyleyecek Mehmet Tanrısever’e de tıpkı onun gibi gülümseyerek; hoşça kal demeliyiz. Onurla, inançla, disiplinle yürüttüğün üç nesildir kapısını açık tuttukları, gerektiğinde mahallenin düğününe, ölüm törenine, nişan törenine katılıp esnaf olarak onurlu bir iş yaptığın için elini sıkıyor, ulusumuza faydalı insanlar yetiştirdiğin içinde teşekkürü borç biliyorum; Mehmet Ağabey’e…

 Küçük esnafın yok oluşunun tamamlandığı bu zamanlarda Ahilik Haftası başladı; küçük esnafların dayanışması adına yüzyıllar önceden kuruldu. O zamanın insanı görmüş ki, küçük esnaf hem ekonomik, hem ticari, hem de ahlaki yönden iyi olmalı ve bu iyinin eğitim de, korunması da olmalı! Sanırım bugünün soylu yöneticileri de görmüşler ki; küçük esnaf derhal bitmeli!

 Öyle ya; küçüğün büyüğün yanında lafı mı olur! Özal felsefesine; “Tanrı zengini sever” düşüncesine inanmışlardan, medet ummak, beklenti içinde bulunmak, en büyük acıdır…
Güven






















4 yorum:

A Kadir Bekçi dedi ki...

Kişi başına düşen milli gelirin arttığını söyleyenler gelir dağılımının gittikçe bozulmasını görmemezlikten geliyorlar.Seçim zamanı işçi,memur, esnaf ve köylüden yana olduğunu söyleyenlerin gerçekte kimin yanında olduğu ortadadır.Küreselleşme adı altında kapitalizm insanlık için atom bombasından daha büyük bir tehdit oluşturmaktadır.

GÜVEN SERİN dedi ki...

Bugün şehrimde Ahilik Haftası kutlandı. Ahiliği hatırlatıcı bir küçük oyun da sergilendi. Küçük esnafın ahlakı,dayanıklılığı ve dayanma gücü anlatıldı. Ben, bu oyun oynanırken, acı acı güldüm. Hangi küçük esnafın kurtarıcısı olabilir artık bu anmalar... Kutsal yaptığımız öğretmeni,yerin yedi kadına... Önünde eğildiğimiz avukat ve doktoru; korkunç bir mesleki kayıplara bilerek alıştırdık... Sonuç, bugün bu konuyu Gürsel Hoca ile konuşurken, az konuşan Gürsel Hocam'ın iki kelimelik söylemi yetti bana.

VAHŞİ KAPİTALİZM ! Merhameti, ahalkı, adaleti, dini ve tanrısı paradır...

Mahvi dedi ki...

Azizim Güven Bey..
Mehmet Tanrısever hakkında zat-ı alinize bir e-mail göndermiş idim.
Acaba vasıl oldu mu?
Muhabbetle

GÜVEN SERİN dedi ki...

Selamlarımı sunarım. Mailinizi şimdi okudum. En doğru bilgiyi en yakın zamanda bilgilerinize sunmak isterim.

Saygılar,bizim diyarlardan sevgiler size.