22 Eylül 2010 Çarşamba

ETKİLENME

Kamera; Güven   Alaçatı
Küçük Taş bir mekan. Çiçekler ve ağaçlar
ile süslenmiş bahçesi, güleryüzlü karşılayanı
var.
Yaşadığı yerlere önem verip önemseyenler
her zaman etkiler beni...
içsel ırmaklarımı kurumuş da olsa
akmaya zorlar benim...


ETKİLENME



İnsan olup da bir şeylerden etkilenmeyen var mıdır acaba? Ağaçtan veya ormandan… Tepe veya dağlardan… Kadın veya kadınlardan… Hayat akışımızı değiştiren belki de yavaşlatan veya hızlandıran etkileyici olayların etki alanında yaşarız. Ne kadar kültür yüklü, ne kadar kurnazlık içinde olursak olalım, etkilenmelerimiz, bizim etki altında kalan canlılar olduğumuzun kanıtıdır.

Olağan bir günün yoğun gecesi içindeydim. İlkönce yaşlı atamın hastalandığını öğrendim. Koca çınar, anneannem hastaymış. Annem, ana gibi yâr olmaz deyip hemen yanına koşmuş. Annemi aradığımda telefonun ucundaki sesin normal bir ses olduğunu duyunca biraz rahatladım. Doksan yaşı bulmuş anasının yanındaydı. Bizim anamızın anası, neredeyse bir yüzyıllık yaşama adım atmak üzere!

Annem ile telefonda hal-hatır sorduktan sonra, Ayşe anneanneyi ver de onla da konuşayım, dedim. Telefondaki Ayşe anneannenin sesi, yine aynı dinç, kararlı, aydınlık ve mizah dolu sesti… Anneanne: “iyiyim, yine beni almadılar” dedi. Kim almadı seni, deyince; “Allah Dede” dedi. Yaşamının en ileri, yaşam ile ölümün her an kapısını çalacağı zamanda bile vicdani temizliğin rahatlığı ile mizah yapıyordu. Gitmek ile kalma arasındaki son anlarda, yorgun bedeninin artık gitmeye daha yakın olduğunun kara mizahını yapıyordu.

Benim haylaz yaşamımda kimlerin hakkı yoktur ki? Yaşlı atalarımın, bu dünyayı göç eylemiş onurlu güzel insanların tamamının hakları vardır üzerimde. Bu hak, sonsuza açılan köleliğin hakkı değildir elbet. Hayata olan inancımı, coşkumu, adımlarımı atmakta yardımcı olmalarının minnet dolu duygular içinde onlara olan bağlılığımın gösterisinin armağanıdır…

Yaşlı atam ve annem ile biten telefon konuşmasından sonraki rahatlamış olmamın getirisi bir başka telefonun çalması ile bütünleşti. Arayan uzak diyarların dostu Ercan Bey’di. Diyar, uzak olmasına uzaktı ama teknolojinin beyin dalgaları ile birleşmesi, bilginin felsefe ile kavuşması, zaman zaman taşmışlığın bereketini sunmayı gerektiriyordu. Ercan Bey’de öyle yaptı. Kitaptan, şiirden, felsefeden ve daha kim bilir nelerden konuştuk, bize yetmeyen yarım saat içinde…

Dostlukların ideolojik yanı olmayınca, kendiliğinden küçük bir dere gibi öylesine akıyor kavuşacağı büyük ırmaklara doğru. Ercan Bey’le bir yıllık geçmişe bakarsan, geçmişin tazeliği, geleceğin önünde bir engel olmayacağının sevincini de yaşatıyor bana. Bu dost adam, insanı, sanatı, doğayı seviyor. Öyleyse, sevinci de, hüznü de, felsefeyi de, ulusal kaygıları da paylaşa bilirsiniz böylesine kıt bulunan insanlarla.

Ercan Bey ile ortak yanlarımızdan birisi de kitaplar. Kitapların etki alanında, onların dönencesinde dönüyoruz biz de, dünyamızın evren içindeki sonsuza açılan döngüsü gibi. Demek ki Ercan Bey ile aynı şeyleri aynı zamanlarda düşünmüşüz. O da, hayatında şiirin olması gerektiğini söyledi. O anda masamda bulunan kitaplara baktım. Ve gülümsedim. Aynı şeyi yaş 44’e geldiğinde ben de anlamış, şu an hayatıma üç şiir kitabı girmişti. Cemal Süreyya’nın Üstü Kalsın, Halil Cibran’ın Ermiş ve Can Yücel’den bir şiir kitabı.

Ercan Bey ile kitaplar arasındaki geçişe devam ediyoruz. Soruyor bana; “ o malum kitabı okudun mu hocam?” telefonun ucunda gülümsüyorum. Okumadım, diyorum. Çünkü bendeki bu beden, herkes bir yerlere koşarken, benim beklememi söylüyor. Nasıl olsa, okuyanların anlatıları kaplıyor tüm medyayı. Ve bu ülkede, adalet varsa, kitabın söyledikleri de, gerçeğin ta kedisiyse, bir şeyler yapar, iyilerin, adaletin dengesi adına… Bu sefer Ercan Bey gülümsüyor… Durmayan ve bize göre hızla akan zamanda bir başka konuya geçiyoruz. Masamda duran diğer kitap, Alev Alatlı’dan söz ediyorum. Hangi kitap, deye soran Ercan Bey’e “Aydınlanma Değil, Merhamet” kitabı olduğunu söylüyorum. Yine gülümsüyor Ercan Bey. Kısa bir zaman önce okudum, çok etkilendiğim bir kitap, diyor.

Ercan Bey ile vedalaştıktan sonra, masamdaki kitaplara bakıyorum. Üşenmeden sayıyorum. Tam tamına sekiz adet kitap. Muhtemelen üç-dört tanesi ile daha yakın olacağım akşamda, daha günlük gazetenin bitmemiş yaprakları da öylesine açılmış, beni bekliyor. Bu akşam, televizyona da zaman ayıracağım. Geç vakitte, Peter Chelsomlum’un romantik komedisi Aşka Davet filmini izleyeceğimi bilmek de ayrı bir beklenti keyfi oldu benim için.

Kütüphaneden yeni aldığım dört kitaba bakıyorum. Dördü de Oktay Akbal’ın kitapları. Belki de ustaya bir özrün kitaplarıdır bu kitaplar. Kütüphaneye gidince çılgınlar gibi Oktay Akbal’ı aradım bugün! Belki de bu arayış, Türk Edebiyatını yaşarken ihmal edişimizin bir vicdan ödeşmesidir diye düşündüm. Kütüphane müdürü Cafer Bey’den yardım istedim. Ve Cafer Bey’in yardımı ile Oktay Akbal’ın kitaplarını görünce birbirini hiç tanımamış ama daha tanır tanımaz birbirine ısınmış iki dost gibi etkilendim. Ne olursa olsun, bedenim yorgun düşse de, okumaktan gözlerim kanlanıp bana acı da verse, bu kitaplar okunacak. O zaman, bu ustanın kalemi için, felsefesi için daha anlamlı teşekkürler yapılacak…

Masamın üzerinde duran diğer kitaplara baktım. Çok ilginç bir sıra dizilimi içinde birbiri üstüne yaslanmış üç kitap sol yanımda duruyordu. Sırasıyla, en altta bulunan Sohopenhauer’in onun üstünde Nıetzche’nin kitabı ve onların üstünde de Halil Cibran’ın kitabı duruyordu. Beyin hücrelerim tam da etkileşim ve etkilenme düşüncesi içinde düş kurarken, bu üç değerli insanın da birbirinden etkilendiğini hatırlattı bana. Ve bu etkileşim, kronolojik sırayı da doğru bir şekilde masamda adaletli bir diziliş içinde yapmışlardı…

Sonuçta zekânın sahibi insan, doğuştan bazı beceriler içinde olsa da, hayatını etkilenmeler üzerine inşa ediyor. Bu insan, ne kadar usta mimar, mühendis, yazar, dahi olursa olsun, etrafında bulunan etkileyicilere muhtaçtır…

Yalnız ben ve benim öğretilerim, zekâm, kurnazlığım, malım-mülküm yeterli diyenlerin dünyası, sürekli ikilemler içinde boğuşurken, aynı zamanda zaman içinde vicdani boğuşmayı da ödenmemiş borçlar arasında bırakacaktır…

Etkilenme ve etkileme, doğal bir şekilde, zorlamadan uzak ve insanın tabiatını hasarlı bir değişime yöneltmiyor; insanı, bilime, sanata, müziğe, felsefeye, tarihe yönlendiriyorsa; o zaman eğri-büğrü evler, apartmanlar, siteler yerine bakımlı bahçelerin ve bol bulunan yaşlı ağaçların modern dünyasında da yalnızlığı bir kâbus gibi kabul etmemişliğin etkilenmişliğini yaşarız diye düşünüyorum.
Güven

15 yorum:

Hamiyet Akan dedi ki...

Öncelikle fotoğrafına bayıldım. Uzun süre öylece baktım kaldım ve etkilendim evet hem de çok etkilendim. Böylesine güzelliklere bakınca içimde bir şeyler harekete geçiyor ve yaşam sevinci kaplıyor.

Kitapları ben de seviyorum. Onlarsız hayat nasıl olurdu düşünemiyorum bile. Ve şiir, insan bedeninde dolanıp duran kan misali gerekli. Bazen nefes gibi çekersin ciğerlerine, bazen o seni çekiverir derinlerine ve bir doygunluk hasıl olur açlık çeken ruh iklimine. Şiir bambaşka bir tat. Lezzeti damağına bulaşmaya görsün benim gibi vazgeçemiyorsun. İlkokul sıralarında başladı ve sanırım ben bir avuç toprak olana kadar da sürecek.

Bugün senin fotoğrafından etkilendim ve güzelliklere sürüklendim. Dilerim seni de hep güzellikler etkilesin. Teşekkür ederim Güven.

Dalgaları Aşmak dedi ki...

Öncelikle Ayşe anneanneye geçmiş olsun diyorum ve acil şifalar diliyorum.

Şiirsiz ve kitapsız bir hayat düşünemiyorum.

GÜVEN SERİN dedi ki...

Günaydınlar Hamiyet.Öğretilere aç olan insan ve öğretilerden başka doğumlar gerçekleştirecek bedenler,ister istemez etkileniyor. Yapmacık olmayan doğal etkilenmeler gerekli ve faydalı da...

Bunca teknolojik gelişme kitapları yok edemedi. Bunca bilgi kirliliği,çığırtkanlığı kitabın saygınlığını bozamadı. En çok buna seviniyorum. Sadık ve vefalı dost. Her zaman yanıbaşında.Küsmez,kırılmaz...

Şiir konusunu,sanatını yeni yeni anlama çağrısını ilahi bir çağrı gibi hissettim. Bunca anlatıyı, bir kaç kıtaya sığdırmaktır esas olan yaşamın sırrı diye düşünüyorum...

Şiir konusunda olan kabiliyetin ve inancın artarak devam etsin.Dileğim odur...

GÜVEN SERİN dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
GÜVEN SERİN dedi ki...

Dalgaları Aşmak; Teşekkürler ediyorum sana. Aynen kitapsız ve hayatıma yeni giren şiirsiz hayatlar; hep eksik kalacak diye düşünüyorum...

Ne edinilecek malın-mülkün,mertebelerin sonu var, ne insan oğlunun harika açlığının sınırı. Ama bilgiye, öğretilere,sevgiye olan açlık, güzel şeyler doğuruyor; güzel şeyler...

Adsız dedi ki...

Çok geçmiş olsun sevgili Güven Anneannem şu hayatta en çok sevdiğim ve okul yüzü görmediği halde hayatta en çok şey öğrendiğim insanlardan biriydi.Ahde vefayı,sevdiğini kayırmayı ve imdada koşmayı ondan öğrendim.O şimdi aramızda değil ama ben onun yerine Ayşe Anneannenin ellerinden hürmetle öperim.
Yazın yine çok lezzetli çok güzeldi.Üstelik aynı şair ve yazarlardan hoşlanmamız beni hiç şaşırtmadı.
Resme gelince o eve bayıldım. Şimdi orada muhtemelen içinde olabilecek bir sedirde uzun,sessiz ve huzurlu bir öğle uykusuna dalmak geldi içimden. Umarım ilk fırsatta gidebilirim Alaçatıya. Selamlarımla.

GÜVEN SERİN dedi ki...

Gönül dolusu teşekkürü sunarım Ruhgezgini. O güzel ev, ilkönce taş oluşu etkiledi beni. Sonra! Sonra içindeki insanların insanca gülümseyişi,yaşadıkları yeri sevip,sevmenin renklerini göstermeleri... Görünen mekanın dış yüzü. Dış yüzü,yol kenarı bile çiçekler ile süslenmiş. Bir de içi; küçücük bahçe inanılmaz bir heyecan ile doğa, fışkırıyor...

Fırsatı yakalar yakalamaz git Alaçatı'ya. Koyver kendini taş binalı sokakların arasına. Yazın sıcağında gitmektense ben sonbahar gezilerini çok seviyorum. Bu yıl yaz ziyareti yaptığım için,Alaçatı'nın gün sıcağı keçileşmiş bedenimi oldukça zorladı ama evelallah yola devam demişem:))

nihansu dedi ki...

Etkilenmek ve etkilemek insan doğasında olan duygulardan yalnızca biri. İş ki etkilendiğimiz insanların etkilenmeye değer olduğunu bilelim veya başka bir insanı olumlu ve güzel yönde etkileyebilecek vasıflara sahip olalım. Daha çok yazınızda belirttiğiniz üzere etkilenmeyi olumlu yönde kendini geliştirmek olarak algılıyorum. Kendimize örnek teşkil eden insanlardan etkilenmek ve onların beğenisini, düşüncelerini paylaşmak gibi... Örnek mi? Yazınızda bahsettiğiniz kitaplardan ve anlatış biçiminizden etkilendim ve hoş bir referans oldu benim için.
Bu arada anneannenize de çok geçmiş olsun diyorum. Sağlık ne denli önemli değil mi? Üstelik beni de bir süredir bu güzel sayfadan mahrum bırakan sağlık!!!
Sağlıklı günler ve çok güzel etkileşimler diliyorum size.

Kırmızı Adam dedi ki...

Ayşe anneanneme acil şifalar dilerim. Daha nice esprileri olsun.

Ben dedem ve anneannemin ocağında büyüdüm, onların dördüncü evladıydım, hiç torun olmadım onlara. Maalesef ikisi de buralarda yoklar şimdi, bambaşka bir yerdeler ama - bunu bilmek de güzel.

Yazın çok güzel olmuş ve çok güzel bir insansın.

Selam ve sevgilerimle,
KIRMIZI ADAM

GÜVEN SERİN dedi ki...

Nihan,merhaba. Dediğin gibi yazımda etkilenmeyi daha fazla olumlu anlamda işledim. Zaten,yazının ve okumanın dönencesine girmişse insan, ve tüccar bir zihniyeti yok,kalemi de satılmadıysa; Tanrının verdiği,doğanın bağrına bastığı beden ve akıl ile sürekli etkilenmenin harika eğlencesini yaşamayız mı? Yaşarız diye düşünürüm!

Sağlığına kavuşmanı bir kez daha mutluluk ile kutluyorum.

Yaşam kavgasını sadece mide ve üreme ve kavga üçgeninde sıkıştırmış efendileri lanetliyorum. Uygarlıkların harika sanatlara ulaştığı bu ülkede, artık üretim,o güzel köylerde bile yeterince yapılmıyor.
Beynimiz ve gönlümüzden fazla midenin çalıştığı bu diyarlarda umarım ki,etkilenmeler müzikten,kitaptan,sinemadan, tiyatrodan yana olsun! Olsun da insan, varlığını algılarken,bu harika dünyadaki sanatının gereğini yapsın...

GÜVEN SERİN dedi ki...

Kırmızı Adam, hoşgeldiniz.Sağlık adına dilğinize teşekkür ediyorum.Siz de şanslı insanlardansınız.

Dede ve nine şefkati ve merhameti ile büyümenin huzurlu ve şımarık keyfini tatmışsınız. Ve bu keyiftir bizi bu kadar kirli kargaşanın içinde hâla temiz olmaya zorlayan,diye düşünürüm...

bilge dedi ki...

Anneannelerimiz yaşayan geçmişimiz..haklarını hiç bir şeyle ödeyemiyeceklerimiz çok geçmiş olsun diyorum..Kitapsız bir dünyayı hiç düşünemem..sevgiler..

Malum kitabı okudum bildiğimiz konular..bana ilginç gelmedi..

GÜVEN SERİN dedi ki...

Çok haklısın Bilge,onların hakkı "hak" ile ödenemez... Malum kitabı hâla okumadım. Nedense herkez koştururken,ben ters yöne giderim hep.Sanki burnuma kokular gelir;"bırak şu merakı,suyun durulmasını bekle bakalım" diye bir ses,bedenimi olduğu yerde tutar:)) Kıyamet gibi bilgi,suç; uyuşuk mankurt diyarında herkes halinden memnun gibi... Olacak iş değil...

Adsız dedi ki...

Ayşe teyzeye acil şifakar dilerim..
Onları geçmişin yüzü olarak görürüm.Yaşan tarihte diyebilirim.
Kültürü ne olursa olsun. Çok şeylerin tanıdığır onlar..Etkilenme
deyince aynada kendimi görmüş gibi olurum her şey keşke bu kadar etklenmesem Mantığı aştığını düşünüp üzlüdüğüm anlar çoğunlukta.
Güzel yazılarını her zaman beğeniyle okuyorum..Selam, sevgiler size..

GÜVEN SERİN dedi ki...

Teşekkürler Ege.İnsan denen güzel canlı etkilendiği sürece,itkileri kendi imbiğinde süzüp kendi koktuğu sürece güzel;kibirsiz ve doğanın diriliğini taşıyarak...