6 Eylül 2010 Pazartesi

DÜŞEŞ ATTIM YEK GELDİ

Eylül 2010  - Tekirdağ
On yıl aradan sonra Karadeniz'in hırçın
çocuğu Seyfettin ile buluşmak, kısa
bir sohbet ve pas tutan ellerimizi
kemik zarlar ile buluşturmak güzeldi...
Aynı şehirde farklı dünyalarda
bir araya gelemeyen iki dost...
Birimiz Meriç Nehrinin türküsünü
söyler Ege'ye akarken... Birimiz,
Karadeniz'in devasa dalgalarının
türküsünü...

Tekirdağ
Tavla kültürü güzeldir,vakit geçirir. Ama satranç
kültürü daha bir güzeldir. Düşündürücüdür,
beyin hayatın harika sunumlarına hazırlık
yapar! Nasıl mı? Düşünerek, düşleyerek
bedene,vazgeçme diyerek...


DÜŞEŞ ATTIM YEK GELDİ


Bilenler bilir; tavla eğlenceli ve şansa dayalı bir oyundur. Elbette seçenekleri iyi değerlendirmek, gerekli inisiyatifi almak, sabırlı coşkuları yaşamak tavla kültürünün vazgeçilmezleridir. Tavla oyununa ara vereli yıllar oldu. Zarların çılgın eğlencesine ahşap ile kemiğin seslerine; “hey be!” diyemiyorum artık. Sanırım bu işte de etkili olan burcumun karakterime yansıyan özellikleri baskın geliyor. Hayatın içindeki sanatta da, oyunlarda da az rakip edindim. Rakip, seni yenerken, sana son tokadını vururken de mizahın, dostluğun sağduyusunu taşımalı! Böyle rakipler az olduğu için, benim de tavla kültürümün araları-aralıkları bol oldu.

Her gün geçtiğim Kolordu Caddesinin tavla oynayanları oldukça fazla seyirci topluyorlar. Belli ki bu oyuncular; “iyi iş” çıkarıyorlar. Zar ile ahşabın gürültüsüne sinir mi oluyorum yoksa imreniyor muyum? O, mutlu kalabalığın yakınından aylar oldu geçiyorum. Çocukluğumun tanıdık sesleri. Sanki bir düşün, avuçlarımda bıraktığı tatlı bir koku, bir çizgi… Galiba ben bu oyunculara imreniyorum. Hayatın eğlencesine en ucuz yoldan asıldıkları için fazla düşünüp kendilerini yormadıkları için; zarları elime alıp tavlanın içine yuvarlamak istedim…

Tavla oyununda sürekli şeş atmak da işe yaramaz. Bazen en küçük sayı; yek, çok işler yapar. Ele hepyek gelirse ilk kapınızı alır, bu dünyada bir dikili ağacınız yoksa bile bir kapınız olmuş olur. Şeş ve yek de başlangıcın en iyi kapısını tutmanıza yardımcı olur. Tavlanın ucuz eğlencesinin mutluluğunu almak istiyorsanız iyi bir rakibiniz olmalı. Rakip, duyarlı, tavla kültürüne inanmış yenilirken bile soylu bir bedenin gülümsemesini yapmalı. İyi bir rakibe kızmak-haykırmak bile yakışır…

Çocukluğumun iyi rakipleri geldi aklıma! Basri Ağabeyi, amcaoğlu Yılmaz’ı hatırladım. İyi rakiptiler. Onların çaylarını, gazozlarını, biralarını içtiğim kadar onlara ısmarlamışlığım vardır. Onlar ile terlediğim, kızardığım, öfkelendiğim zamanları bilirim. Ama şunu da bilirim ki tavladan her kalkışımızda birbirimizi tekrar bulacağımızı da bilirdik. Çünkü bizler iyi oyuncuyduk. Sağlam ve dayanıklıydık. Seyircimiz bol olurdu.

Sonra! Sonra büyük şehrin şehirli çocuğu oldum. Babamın hayali İstanbul – Kabataşlı olamamıştım ama Namık Kemal’in Tekirdağlısı oldum. Tekirdağ’da da tavla gecelerim bol seyircili devam etti. Kendi yarışmalarımız, kendi zafer çığlıklarımız oldu. Tekirdağ’da aklıma gelen ve beynime kazınmış tek rakibim oldu. Karadeniz’in hırçın çocuğu Seyfettin! İyi oyuncudur. İyi kızar… Düşeş ve hepyek atınca bir de seni sıkıştırıp mars etmişse; keyfine diyecek yoktur. Zarları korkunç bir güçle tavlaya yapıştırır. Ahşap zarlar ile ahşap tavlanın kucaklaşması ve çıkardıkları ses; Seyfettin’e sonsuza uzanan bir keyif verirdi.

Akşamları işten gelince Seyfettin yolumu gözlerdi. Kahvenin tavlası biz gelince sevinir, kahveci de sevdiği yüzlerin hatırına “çaylar” derdi. Bol seyircili ve bol heyecanlı günlerimizdi. Masamız özeldi. Tavlamız da iyi bir tavla. Seyircilerimiz futbol seyircisi gibi taraf tutarlardı. Sahi bize bir forma giy deseler biz hangi takımın formalarını giyerdik? Seyfettin Trabzon Sporun formasını giyerdi. Karadeniz’in coşkulu, hırçın ve aynı zamanda harika mizah sever adamı; bordonun, mavinin sevdası içindeydi. Ya ben! Elbette siyah ile beyaz derdim. Benim değişmez ve en değerli taraftarım rahmet ile andığım Şerif Amcaydı. Belki de en yaşlı seyircisi olan oyuncular bizdik. Şerif amca tam tamına 90 yaşındaydı o zaman. Ve iyi bir tavla seyircisi, iyi bir taraftardı. Ben yenilince, Seyfettin Karadeniz gibi kabarmaya başlayınca; Şerif Amca; Meriç Nehri gibi; sessiz akarken, bir den yatağının dışına çıkardı. Bilirdim ki Şerif Amca; Meriç Nehri gibi, verdiği zarardan fazla bereketin millerini bırakacaktı geride… Tıpkı Nil gibi! Aras, Kızılırmak, Yeşilırmak gibi…

Akşamları Kolordu Caddesinden yürürken kümelenmiş tavla seyircisinin ardında iki tavla oyuncusunu bilmek mutlu ediyor beni. Sanırım onlara sinir olmaktan çok imreniyorum ben. Onlar yaz ayının yapışkan nemli sıcağına rağmen buldukları koyu gölgede eğlenemeyenlere, güncellenemeyenlere inat; bulabilecekleri en ucuz ve en çabuk eğlencenin keyfini yaşıyorlar.

Hayat çok garip seçenekler sunar bazen! İyi bir tavla oyuncusu zarların sunacağı en kötü seçeneği bile olumlu beceriye dönüştürme çabası içinde olandır. Kötü tavla oyuncusu, hayatın kötü seyircisi, kötü kiracısı gibidir! Sürekli; “DÜŞEŞ” bekler. Hâlbuki bilenler bilir; tavla oyununda bazen DÜŞEŞ insanı mutlu etmez. Hiçbir işe de yaramaz. Düşeş, kaçmayı, ucuz yoldan kapılanmayı tetikleyen eden bir zardır.

Şimdi bu anda; “düşeş attım yek geldi türküsünü” söyleyenler çoktur. Çokluğun anlamsız kalabalığı ve hiçliği olmaktansa koyu bir gölgenin hemen kenarında, bir tavla oyununda olmak isterim. İyi bir rakibin karşısında kozlarımızı paylaşacağımız ahşap bir tavlanın başında olmak… Bir de iyi bir çaycının mesleğini önemseyip iyi çaylar sunduğu bir yerdeyseniz; değmen benim gamlı keyfime…
Güven






11 yorum:

A Kadir Bekçi dedi ki...

Maçı kim kazandı?Hemşehrimi yenme sakın ha...şimdi işim var oralara gelemem.Selamlar.

GÜVEN SERİN dedi ki...

Maç ortada kaldı hocam. Hemşerinin de işi çıktı benim de:)) Ama iki ezeli rakip bulunduğu yeri az zamanda bile eşeledi::)) Rekabetin hırçın ama nazik adamını özlemişim. Aynı özleyişi onda da Seyfettinde de gördüm.

Selamınızı aldım,hemşerinizi fazla üzmeyeceğime dair sözümü de verdim gitti:))

Hamiyet dedi ki...

Öğrenmeyi çok istediğim bir oyun ama bir türlü nasip olmadı gitti.
Oynayanlara hep imrenerek bakar dururum.

Dostla geçen güzel bir gün ve bize yansıyan güzel bir tat.

Ayrıca; "Çokluğun anlamsız kalabalığı ve hiçliği olmaktansa koyu bir gölgenin hemen kenarında, bir tavla oyununda olmak isterim." bayıldım buraya.

Akşamın güzel geçsin Güven

GÜVEN SERİN dedi ki...

Çok haklısın Hamidey; "çokluğun anlamsız kalabalığından sıyrılmak,koyu bir gölgenen hemen kenarında bir tavla oyununda olmak" hayatı seven ve bazen ciddiyeten uzaklaşıp,belki de tavlanın gürültücü zarlarında dinginliği yaşayan yolcular olmak güzel...

Bu arada, çokluk anlamlı, kararlı ve aklın yolunu tutmuşsa, çok da onurlu işler,kahramanlıklar ortaya çıkar diye düşünürüm ben...

Hamiyet dedi ki...

Ben de haklısını diyorum ve bayramını en içten dileklerimle kutluyorum.
Hayırlı bayramlar Güven.
Mutluluk ve güzelliklerle kal.

GÜVEN SERİN dedi ki...

Huzurun ve sağlığın,sanatın,felsefenin yok olmadığı diyarların bayramları da yok olmasın... Nice güzel bayramları en içten dileklerim ile istiyorum; içimdeki büyük insanlığa erişmeye çalışan adam adına...

seyfettin dedi ki...

sevgili dostum yorumlarına bayıldım,gurur duydum en kısa zamanda görüşelim ayrıca beni savunan hemşerim kadir bekçiyede selamlar

GÜVEN SERİN dedi ki...

Eyvallah dostum; hoş geldin bizim köye :))

Adsız dedi ki...

sevgili güven bilgisayar yazımlarını yeni öğreniyorum geç kaldım.Güzel bir iletişim aracıymış.

Momentos dedi ki...

Heeeyyyyy !! bana tavla sözün var :))) Unutmadım...

GÜVEN SERİN dedi ki...

Kesinlikle hatırladım. :)) Kaybeden kahveleri öder ama. :))