27 Eylül 2010 Pazartesi

NEYİM BEN

Kamera; Güven 
Ganos Tepesinden Marmara, Adalar ve
Işık Oyunlarını İzlemek...
Işığın hiçbir çeşidini farkedemeden göçüp giden
hayatlar için tabiat, hangi hüznü gösteriyordur
acaba? Tabiat, güzeli, estetiği, zarafeti
önemsemeyeni, önemser mi? Sanmam!


NEYİM BEN?



Almanyalıyım, Fransalıyım, Amerikalıyım demek onurluysa, Türkiyeliyim demek neden onursuz olsun. Savaşsa savaş verilmiş, fedakârlıksa fedakârlık yapılmış bu ülkenin yoktan var olması için! Peki, şimdi, bir bütün olan ülkemizin temelleri sarsılıyor; niye? Hangi amaçlar, hangi istekler için?

Hepimizin bildiği gibi devletimiz doğu bölgelerimizi, batı bölgelerimiz gibi ihmal etti. Batının gelişmesi sanılmasın ki devletimizin batıya olan harika düşkünlüğündendir! Batıda ki halkın daha az doğurgan oluşu, daha çabuk okur-yazar olmaya yönelmesi ve can güvenliğinin daha fazla oluşu, yatırımların, kendi yüksek çıkarları adına buralara yapılmıştır.

Ülkesini seven hangi kurumun başında olursa olsun, bu ülkeye hizmet etmek isteyen insanların biricik amacı; bölgelerin kalkınmışlığının eşit bir şekilde olmasına çalışmak olmalıydı. Bu eşitliği ne hükümetlerin değerli yöneticileri denklemeye çalıştı ne de o yörelerin vekâletini almış vekilleri. Ne hazin değil mi dostlarım? Bir yöreyi kalkındırmamak için ne gerekiyorsa yapılmış. Yıllardır göç yaşanırken, bu insanların neden göç ettiğinin yüksek sesli düşünüşünü kimler yapmış olabilir? Yapsa, yapsa birkaç sanatçı ve masum yöre insanları yapmıştır.

Askerlik zamanımda doğu illerinde büyümüş Kürt arkadaşım, yarı şaka, yarı ciddi, batı yörelerin kayrıldığını söyledi bana. Doğrusu içim acıdı. Kayrılan yöre değil, yöreyi rahat ve huzurlu yapan, kavgadan, aldatılmadan uzak duran yöre insanlarıydı. Doğurganlık, yani nüfus kontrolü, eğitim, batı illerinin kendi kendine yapmış olduğu reformlardır. Doğu illeri ise, kavganın içinde, burukluğun, ezilmenin içinde yaşamak zorunda bırakılığı için; tam tersini yaptı, o yörelerin güzel insanları. Anneler doğururken öldüler. Genç bir annenin, daha gençliğini yaşamadan sürü ile çocukları oldu. Doğaldır ki, ne beslenmeler doğru ve tam yapıtlı, ne de eğitimler yeterli oldu…

Peki, doğunun böyle yok sayılması, bu kadar ihmal edilmesi kimlerin işine geldi? Kolay yoldan topluca oy garantileyen vicdansız siyasetçilerin oldu. Aşiretini kurarak, kendi ekmeğini, yağını, balını, haremini refah ve huzur içinde geçirmek isteyen gafillerin işine geldi.

Sözüm tüm içtenliğiyle yazıya dönüşür ki bu ülkenin bütünlüğünün bozulması, kopan parça adına iyilik ve huzur getirmeyecektir. Zaten koparılmak istenen parçanın, iş bilir, zeki ve emekçi insanları çoktan batı da kök salmışlar…

Oynanan oyun çok büyüktür. Şartlar harika bir şekilde olgunlaşmıştır. Ne dağdaki, ne de bağdaki meselenin özünü tam manası ile anlamış değildir. Anlatılmamıştır da. Büyük denen devlet, soylu siyasetçiler sadece sopa göstermişler, sadece işlerine gelen AŞİRET LİDERLERİ ile oyalanmışlardır… Büyük bir kayıptır bu!

Bu ülkenin batısında doğup büyüyen bizler, kendi ruhum ve bedenim adına, ayrılığı-gayrlılığı düşünmedim hiç! Bildim ki bu ülke, kaçırdığı renk ve seslerine rağmen, kalan renk ve sesleriyle güzeldir. Bu seslerin, renklerin korunması, yaşatılması ve anlaşılması gerekir. Ama ne hazindir ki, bu güzel halkın geri kalmış yöre insanlarını korumaya çalışanların söylediği tek şey; ideolojik slogandan başka bir şey değil. Bir de arkalarına aldıkları kurnaz, hain batı devletlerinin kanlı para destekleridir, onları bu ülkeden kopma sevdasına getiren.

Yöre insanlarından, önemli zatlarından Ahmet Türk Hakkâri’de yapılan mayın saldırısı ve ölenler için “ Bunun PKK tarafından yapıldığı ispatlansın, kıyameti koparırım.” dedi. Yani, hâla somut gerçeğin farkına varmak yerine, sopa yemiş ve eğitilmemiş, geliştirilmemiş, önü açılmamış yöre insanının koruyucusu, kollayıcısı PKK’dır sevecenliği ile harika bir mesaj veriyor. Bu mesajlar, bu sloganlar yöre insanına en ufak bir yarar sağlamadı bu güne kadar. Ama yöre aşiretine, yöre soylu namussuzlarına büyük imkânlar sağladı, güya halkı korumak, kollamak adına…

Bu ülkede yeri geldiğinde masum olan, korumasız olan, sesini çıkaramayan hangi ırktan insan varsa o topluluklar acı çekti. Çekiyor da! Çünkü bilinen gerçek çözümler, aranmak yerine, çözümü zorlaştıran bir sürü şart konmaktadır ortaya…

Anlata anlata bitiremediğimiz Büyük Osmanlı yönetiminin son zamanlarında Ahmet Vefik Paşa, Bursa Valisiyken ilçeleri dolaşmaya çıkmış. Osmanlı içinde yaşayan bütün milletler, milliyetlerini açıkça beyan etmişler. Asıl unsuru teşkil eden Türkler bunu sanki suçmuş gibi saklamış. Bursa o tarihte göçmenler şehriydi.

Paşa uğradığı her ilçede halk ile sohbet ederken karşısındakilere milliyetlerini sorar, herkes göğsünü gere gere; Boşnak’ım, Arnavut, um, Gürcü’yüm der. Sıra, soluk yüzlü bir ihtiyara gelir. Adamcağız ezile büzüle; “Türküm efendim” der.

Bunun üzerine paşa; “Niçin sıkılıyorsun öyleyse, Türk olmak bir kabahat mi?” der. Yaşlı adamcağızın yüzü ve neşesi biraz yerine gelmiş; “ Sahi mi Paşa sende Türk müsün? Demek Türk’ten de Paşa olurmuş ha!” cevabını duyan Ahmet Paşa, gözleri dolarak uzaklaşır yaşlı adamın yanından…

Sevgili Türkiyeli dostlarım, bu ülkede, ne Türk olmak, ne Kürt, Laz, Arnavut, Boşnak, Gürcü, Arap, Rum, Yahudi olmak kabahattir. Asıl suç, asıl suçlular, bu güzel renklerin bu ülke için ne kadar önemli olduğunu fark etmeyen cahil, acemi ve aç yöneticilerindir. Bunlara kanan, oyuna gelen soylu halklardır.

Bu ülkede herkes kendi milliyetinle övünebilir, kendi destanlarını, şiirlerini, şarkılarını yazabilir! Ama bu ülkede, Türkiyeli olmakla övünmüyor, herkes kendi düdüğünü öttürüp, başkalarının silahı, fikri, vicdanı ile komşusunu avlıyorsa, bilinsin ki, hiç kimsenin huzuru, mutluluğu bir ömür bile süremeyecektir…

Bugün yaşlı bir atam çıkıp bana gelse; sen Yahudi’sin, Rum’sun, Kürtsün, Çingenesin, Boşnaksın dese; nereden geldiğimi, hangi milliyete sahip olduğumu bilmek adına sevinir ve araştırırdım. Ama ülke sevdamdan, Türkiyeli olmaktan yana asla ama asla bir kuşku duymak, kaçmak, ürkmek gibi bir davranışı göstermeyi düşünmek dahi istemem…

Ben Türkiyeliyim… Bağrı yanık anaların, vatan için genç yaşta masum bakışlarda ölen gençlerin, yanık sevdaları ile sevgililerini bekleyen genç kızların, toprak altında yatan onlarca uygarlığın bulunduğu bu yerde yaşamanın onuruyum…
Güven






4 yorum:

Dalgaları Aşmak dedi ki...

Bütün mesele Türkiyeli olabilmekte sevgili Guven...

Fotoğraf müthiş.

GÜVEN SERİN dedi ki...

Sevgili Dalgaları Aşmak, sanırım bütün mesele de hileli satrancı seven büyük ve zengin efendilerin Türkiyeli olmanın sanatsal mozaiğini yok etmeye çalışmalarında gizlidir.

Çığlık atan hücreler,biraz daha yukarı tırmansa,ve tepenin hücreleri ile birleşip,nedenleri, niçinleri tarafsız gözle irdeleyip,tarihin, içine girip sonsuz görünenlerin nasıl bir sonla yok olduklarını anlaya bilir, o zaman bu güzel ülkenin tek bir çalısına bile zarar vermezdik.

Dalgaları Aşmak,teşekkürlerimi içtenlik ile sunuyorum.

Adsız dedi ki...

Doğa kendini umursamayanı umursamaz bencede çok güzel söylemişsin.Mesela Doğuda en iyi hayvancılığı yapılabilecekken dünyanın bir illet yapıştırırsın terör diye batı aç doğu aç hayvanlar ithal.Teşvikleri alır bir kaç uyanık dört duvara başlar gösterir hayvancılık yapmaz. Paralarla kaybolur.Tarımda sen otur ekme subvansiyonu yapılır, nasılsa buğday dışardan gelir hem köylü tembelleşir hem tarım unutulur. Memlekette tarım, hayvancılık ihmal edilir derken bir krizle sanayide bitti mi zaten kirlenmiş sular ve tüketilmiş madenlerde cabası herkeze bir yeşil kart verirsin mutlu mesut yaşarız protein gitmemekten boşalmış beyinlerimizle.

GÜVEN SERİN dedi ki...

Günaydınlar Ruhgezgini. Neredeyse yörelerimizi katleden tüm gerçekleri çık kısa da olsa anlatmışsın. Çalışkan ve temiz ve merhametli, hoşgörülü olmakla övüne durduk...Atalarımız, en fakir zamanlarında dahi bu dengesiz kabul edişlerin ezikliğini yaşamak istemezlerdi sanırım!

Bilenler bilir; bir insanı yok etmek istiyorsan onu çalışmamaya,yardım beklemeye alıştıracaksın! Ve o zaman, o insan, o insanın ulusu; kendi onurunu, erdemini eritmeye,göklere buhar olarak yollamaya başlar.

Onurluyum çünkü hâla aç ölüp de dilenmek istemeyen milyonlarca insan var bu ülkede. Ama SESSİZ... Ama, suskun ve buruk... Bu seferki büyü çok güçlü. Kendimize gelemiyoruz... Okumakdan,bir olup el vermekden korkunç derecede korkuyoruz... Halbu ki bu ulusun insanları kahramandır, erdemlidir...