7 Ağustos 2010 Cumartesi

ZOR BİR KARAR

Kamera; Güven      Tekirdağ

Bir adam; Edip Akbayram... Bir adam;
ömrünün ömrünü türkülere adamış...
Bir adam; ömrünün ömrünü yalana-talana,
hırsızlığa,sömürüye,direrenmeye
adamış...
Bir adam; kararlı mı kararlıymış...Ne asil
ne soylu bir adam; bu adam...

ZOR BİR KARAR



Biz insanların hayatlarında zor anların önemli kararları vardır. Belki de o kararlar, bizim hayat akışımızı, kaderin içindeki yol alışımızı da önemli bir şekilde etkiler. Kimimiz verdiği kararla evlilik hayatını etkilerken, kimimiz iş hayatını etkilemiştir. Kimimiz, verdiği kararın ne kadar önemli oluşunu yüceltmişken, kimimiz; verdiği kararın altında bir ömür ezilmiştir.

Şimdi eski bir Kazak hikâyesini, verilen o zor kararı bugünün bedenleri, düşünce ve kültür yapısı ile irdelemek istiyorum. Bakalım, böyle kararları bugün bizim almamız gerekse bizler ne yapabiliriz? Acaba eski bir Kazak hikâyesinin soğukkanlı kararını mı yoksa ölümüne bir kahramanlığın savaşını mı veririz? Elbette kişiden kişiye değişecektir. Ve hayatın akışı içindeki yüklenmiş olduğumuz kültür, bu kararın patronu olacaktır.

Eski bir Kazak hikâyesi ilginç yaşanmışlıkların, alışkanlıkların, geleneklerin de ilginçliğini anlatıyor;

Bir köyün ahalisi birden gürültüler duyunca saldırıya uğradıklarını anlıyorlar. Ve hemen köyü terk etme girişimi yapıyorlar. Bu manzara karşısında ailesini kurtarmaya çalışan bir adam, evinin önünde durup düşünüyor. Tek bir atı var, hâlbuki evde üç kişi onu bekliyor; karısı, küçük çocuğu ve kız kardeşi. Hemen bir karar vermesi gerekiyor. Atın terkisinde kimi götürecek? Zira ancak bir kişi alabilir. Beraberinde götürdüğü kurtulacak, diğerleri esir düşecek.

Yaşlı gözlerle kız kardeşini atının terkisine alıp gidiyor. Daha sonra ona ne olduğu sorulduğunda: “ bala, belde, ayel, jolda, mağan bavurdı kim beredi?” diyor. Yani “ileride başka bir çocuğu olur, başka bir karım olur ama bana ciğerimi(kız kardeşimi)kim verecek? Eski bir Kazak hikâyesi, belki destanı kardeşin vazgeçilmezliğini anlatıyor.

Bugün bu hikâyenin irdelemesini veya gerçeklere yakın deneyler ile yaşamaya kalksak kaç kişi kız kardeşi, kaç kişi çocuğunu ve kaç kişi de eşini seçer bilinmez. Gerçekler kendi yolunu alırken ve geride derin izler bırakırken; muhakkak bir yerlerden beslenirler. Bu besleniş, bugünkü mantığımıza, yaşam biçimine uymasa bile hikâyelerin gerçeklere yakınlığı vardır. Bu kazak hikâyesi, belki bir bölgenin geleneğiydi. Belki de yalnız o adamın seçimi!

Kahramanlık zor anların seçimleri sonucu da belirlenir. Ama bazı çekinceler, bazı korkaklıklar ve bazı tercihler toplumun bir bölümünü memnun etmese de insanlığın milyarlık bedenlerinin milyonluk seçim tercihlerinin de olabileceğinin kabul edişini yapmak zorundayız.

Mesela bazılarımız Atatürk’ün Cumhuriyeti seçmesini, Tür halkının kendi kendini idare edip daha uygar, daha mutlu, daha huzurlu hale gelme isteğini anlamsız bulan insanlar var. Ezanın Türkçe okutulmasını, Köy Enstitülerini açılmasını hâla hasretle isteyenlerden birisi de benim. Ama bizim gibi düşünmeyen, tercihlerini başka seçimlerde yapan büyük çoğunluk da kararını çoktan vermiştir. 1980’li yıllarda sol düşüncenin sanatını yapan Cem Karaca 12 Eylül darbesi ile yurtdışına kaçmıştı! Sonra Turgut Özal’ın getirdiği aflar ele yurda döndüklerinde yine onu sevenlerin bir kısmı tarafından kabul görmedi. Sevenlerinin bir bölümü, vatan hasreti de olsa, kendi mücadelesinin yumuşamasını istemiyordu. Aynı zamanların sanatçısı Barış Manço ise toplum adına verdiği savaşı; siyasi seçimler ile değil de şarkılar ile denedi. Bu da Barış Manço’nun sanatçı tercihi olmuştur.

Bazı savaşlar; silah ile yapılır kalıcı olmayabilir! Bazı savaşlar silah ile yapılır; sanat, ilim, felsefe, inanç ile desteklenirse nesilden nesle aktarılabilinir. Cumhuriyetin kurulması, Atatürk’ün devrimleri gibi!

Kazak Hikâyesindeki adam da, düşman saldırdığında atının terkisine çocuğunu veya eşini alacağı yerde kız kardeşini almıştır. Ve eşin, çocuğun sonradan yine bulunacağını, yine olacağını savunmuştur. Ama o, atının terkisine kız kardeşi almıştır. Çünkü kız kardeş bulunamaz. O kız kardeş, o adamın ciğeridir!

Bu hikâyenin içine girdiğimde, o koşullara, o zamana gidemesem de, bugünün şartlarında böyle bir tercihi yapmam istense; bedenim titrer! Belki de bir süreliğine kanım donar. İnsanın değer verdikleri önemlidir. Ayrım yapmadan önemlidir. Ben, atımın terkisine bir kişiyi alıp gitmektense KALMAYI tercih ederdim. Veya o üç kişiden gitmek isteyenlere, atı verip; buyurun hanginiz gitmek istiyorsa gidin demeyi; can derdini bir kenara iterek; böyle bir sınavdan geçirmek isterdim. Elbette kalmak zordur! Yaşamın kıyısında, ölümlü hayatta, verilen tavizler, yapılan hileler, hırsızlıklar; insanların günübirlik tercihleridir. Yani, kolay olanlardır… Asıl olan, zor olan ve az denemiş, az kabul görendir…

Galileo dünya dönüyor diye mahkemeye çıkartıldığında ölüm korkusu yüzünden “dönmüyor” demiştir. Belki bazılarımıza göre bir korkaktır. Ama belki de bazılarımıza göre yapacağı daha başka faydalı işler vardır. Ve o faydalar adına, korkaklığın tercihini yapmıştır.

Aynı ölüm sınamasını ise Sokrat; ben felsefemde haklıyım, sizin tercihiniz beni öldürmekse; zehri dolu tası verin, demiştir. Ve baldıran zehri ile dolu tası, kana kana içmiştir. Sokrat, belki de felsefesini ölümü ile perçinleyeceğini filozofça çoktan görmüştü; kim bilir!

Bir Kazak hikâyesinden yola çıkarak; bugünün tercihlerini yapan yöneticilerin böyle bir saldırıda atının terkisine kimleri atacaklarını da sorgulayabiliriz! Artık at yerine uçaklar var. Ve atın terkisine bir kişi alınıp, diğerleri feda ediliyorsa, bugünün uçaklarına yüzlerce yakınınızı alıp, içine ettiğiniz ülkenizden kolayca kaçabilirsiniz!
Çünkü bu ülke, barıştan çok savaşlar yaşamış! Dış savaş biter, iç savaşımız asla bitmez! Çünkü hesap görme işi; beyinlere kazınmış bir kere…
Güven

















2 yorum:

Selma Er dedi ki...

bem olsam sizin gibi kalıp,mücadele etmeyi seçerdim..illaki birileri ata binip kaçacaksa,belki ben de kardeşimle çocuğumu gönderirdim..ama ne olursa olsun asla sevdiğim vatanımı terk etmezdim..bugün memlekette birçok kişi amerika'ya kapağı atmaya çalışıyor..çocuklarını orada dünyaya getirmeyi/okutmayı seçiyor..memleketi kim kurtaracak herkes biryerlere kaçarsa..sevgiler,selamlar..

GÜVEN SERİN dedi ki...

Kalıp mücadele etmeli.Kalanlar çoğaldıkça...

Göç-kaç kültürünün şehirleri ne kadar özürlü, göç-kaç kültürünün aydınları ne kadar aç ve susuz...Kalmalı, uygarlığın kalıcı medeniyetini 1920 lerden daha ilerilere daha insancıl,daha adil daha merhametli günlere taşımalı.