14 Temmuz 2010 Çarşamba

ÇOK YORGUNUM KAPTAN

Kamera ; Güven   Pegasus ve Ali Kaptan
Tam Yol İleriiii :))

Kamera; Güven- Teknemiz Pegasus Yol Alıyor
Işığın deniz ile dansı...

Kamera; Güven   Efsanelerin Denizi Ege
Hoşçakal Çeşme.Merhaba Ege
Merhaba mavilik, yeşillik ve sonsuzun değişimi;
merhaba...
Kamera; Güven    Eşek Adası ve duru bir koy

Kamera; Güven     Eşek Adası
Şimdi şu anda Barış bu adada olsaydı, bu güzel
hayvanlar için yazdığı o anlamlı şarkıyı
o sevecen bakışı ile söylerdi.
Arkadaşım Eşek;
Kaç yıl oldu saymadım köyden göçeli
Mevsimler geldi geçti görüşmeyeli
Hiç haber göndermeden o günden beri
Yoksa bana küstün mü unuttun mu beni
                                Barış Manço

Kamera; Güven    Eşek Adası ve Balıklar
Lütfen suyun muhteşemliğine bakar mısınız?
Büyük usta ne güzel çalışmış buralarda. Ve ne
büyük bir ibretsellik! İnsandan uzak doğa; ne bir günah,
ne bir kargaşa yaşanıyor. Halbuki bu diyarlarda da
her gün; ölüm ve yaşam var...

Kamera; Güven     Pegasus ve Eğlence
Tekne gezisi olur da şarkılar-türküler olmaz mı?
Solist olduğunu sonradan öğrendiğimiz bu
mütavazı bayan çok hoş ve duygulu
şarkılar söyledi.

Turkuazın içine dalmak...



                                  ÇOK YORGUNUM KAPTAN



Mehmet Bey’in ailece işlettiği teknenin kaptanı Ali Kaptandır. Yılların derin izler bıraktığı Ali Kaptan. Egenin maviden, yeşile, siyaha, türkuaza dönüşen sularındayız. Teknemiz oldukça gösterişli dışı ahşap kaplı bir tekne. Taşıdığı yolcu sayısı 180 kişi.

Pegasus isimli tekneye biner binmez kaptan köşkünün bulunduğu yere çıktım. Bakımlı teknenin güçlü motorları çalıştığında kuzeyden de güçlü bir rüzgâr esiyordu. Rüzgâr bedenimi yalarken, güneş ile ısınan bedenimin mavilik ile kurduğu dengenin içindeydim. İşte bu yüzden her insan, ne yapıp etmeli kendi bütçesine göre çok küçük de olsa tatil yapmalı. Yani, bulunduğu yerin biraz uzağına gitmeli. Tatil, ilah ki lüks bir şımarıklık değildir. Her bütçeye kalınacak yerler, yenilecek besinler var. Zaten, asıl sorun mideden çok beyin olmalı…

Pegasus’un dümenine geçen Ali Kaptan yanında çalışan genç adamlara; “ vira çapa” diyerek seslendi. “Tamam, mı, gidiyor muyuz Ali Kaptan” dediğimde; “ Tamamdır yol göründü. Tam yol ileri” dedi. Kulağa gelen hoş müzik, dalgaların sesleri, martı çığlıkları ve neşelenmeye can atan insanların görüntüleri; hepsi bir bütün halinde günün sürprizlerine gidiyor gibiydiler. Sanki ben hem onlarla, hem de değildim. Hem zamanın içinde, hem de dışında gibi… Ben de onlar gibi etten ve kemiktendim oysa! Ama ben, daha çok gözleme dayalı çok sesliliği, çok görüntülülüğü elemek, irdelemek, arıtmak peşindeydim. En arınmışı, en arı olanı; kaleme değerli okuyucuma ulaşmalıydı.

Ali Kaptan teknenin motorunu tam gaz çalıştırıp rotamızı Eşek Adasına çevirdi. İlk uğrayacağımız yer; namı diğer; Eşek Adası. Hani gözleri ile bakışları ile ün salmayıp, eşekliği ile yük taşıması, sopa kaldırması, zavallılığı ile anılan eşeklerin emeklilik adına sığındığı adaya gidiyorduk.

Ali Kaptan dümenin başında denizin şakaya gelmeyecek önemseme içinde ileriye bakıyordu. Ben hemen yakınında rüzgârın içinde, maviliklerin biraz üstündeydim. O an ne düşündüm! Nazım Hikmet’in Mavi Liman isimli şiiri geldi aklıma. Cem Karacanın güçlü sesi ile yorumladığı;


Çok yorgunum, beni bekleme kaptan.
Seyir defterini başkası yazsın.
Çınarlı, kubbeli mavi bir liman!
Beni o limana çıkaramazsın…

Ege Denizinde olacaksınız ve bir de denizin üstünde ilerleyen bir teknede… Ve rüzgâr sizi bir dakika ara vermeden yalarken, siz; ışığın harika gösterimini sonsuza uzanan renkleri; türkuazı, maviyi, yeşili, siyahı izleyeceksiniz de duygulanmayacaksınız! Işık, muhteşem bir gösteriyi deniz ile birlikte hazırlamıştı. Ne büyük bir gösteri! Ne muhteşem bir korku! İnsanoğlu kirletmeyi başardı ama derinlerine tam manası ile inemediği gizemli dünyada daha nesli tükenmemiş milyonlarca canlı yaşıyor. Biz, bu canlıların en üstünde oturan biz; daha kim bilir kaç insanlığı öğrenmek için kim bilir kaç milyon canı katledeceğiz…

Sanatçı yorulmuştu ve dinlenmek için mavi bir liman özlemiyle yanıp tutuşuyordu. Ve üstelik de çınarları, kubbeleri ve maviliği olan tertemiz bir liman; Eşek Adasının güney tarafında bizi bekliyordu. Evet, çınarları yoktu. Ama insan beyni küçük makiliğin ağaçlarını da çınar gibi görebilir. Evet, kubbesi yoktu ama isterse insan; yukarı bakıp, o sonsuzu kubbe niyetine kulana bilir! Ama limanımız maviydi, türkuazdı, yeşildi…

Namı diğer Eşek Adasına gelip de eşek oğlu eşekleri görmeden gitmek var mıydı? Elbette yoktu. Benim bildiğim kadarıyla emekliye ayrılan eşeklere son bir lütuf olarak sunulmuştu bu ıssız ada. Üzerindeki makilikler, yeşil ile suyun varlığını da anlatıyordu. Yıllarca yük taşımış, sopa yemiş, hor görülmüş eşeklere son bir iyilik; bu ada da özgürce yaşama hakkı verilmiş. Buraya kadar her şey normal de; insanoğlu bu özgürlüğü de tam anlamıyla yapmamış. Güya eşeklerimiz özgür! Değiller. Onları koruyacak, besleyecek ağılları var. Suları ve yemleri önlerinde duruyor. Rahatlarına diyecek yok. Yıllarca sopa ve küfür yiyen eşekler şimdi keyif içinde ürüyorlar.

Kısacası eşeklere özgürlük adına, hayatlarının sonbaharları adına verilen bu ada; sanki eşek üretme çiftliğine dönüşmüş. Yaşlı eşekten çok yeni doğmuş sıpalar var. Eşek yavruları çok şirinler. Durmadan şımarıklık yapıp annelerini rahatsız ediyorlar. Sizin anlayacağınız sevgili dostlarım; burası yan gelip yatma yeri değil. Eşeklerimiz burada sayın başbakanımızın beklentilerine, isteklerine büyük bir ciddiyet içinde karşılık veriyorlar. Hem yan gelip yatmıyorlar, hem de başbakanımızın dediği gibi en az üç çocuk! İşte bizim yaşlı eşekler bile en az üçer sıpa doğurma ve doğurtma becerisini göstermişler. İnanın ben bu işe şaştım… Demek ki, mavi bir liman, temiz bir hava ve bol yiyecek, içecek; eşekleri bile aşka getiriyor…

Her şey yaşam; yaşamak ve yaşatmak için! Doğanın en güzel formülü bu! Yaşam, yaşamak ve yaşatmak için, tüm canlılar ile birlikte harika ve korkutucu bir değişim geçiriyor. Biz bu değişimin hangi tarafındayız ve hangi tarafının maviliğine, yeşiline, siyahına akıyoruz; bunu öğretiler, bilgiler, genler ve kaderimiz belirliyor. Hiçbir akıl; başlı başına kendi buyruğunun sonsuz mutluluğunu yaşama kudretine sahip değil…

Ege, mavilik, yeşil, türkuazın, siyahın ışık ile denizin marifetini insanüstü konuşturduğu gizemli diyar. Alçakgönüllü tepelerine, mavi koylarına, Ali Kaptanlı teknelerine gidilmeli ve hayatın o korkunç yüküne birkaç günlük de olsa REST çekilmeli.
Güven

4 yorum:

ÇOBAN YILDIZI dedi ki...

Çocukluğumun geçtiği yerlerdeki seyre buradan kocaman el sallıyorum.Memleketim! Ege'm , sana hasretim..

Selam olsun diyarlarıma.

Dalgaları Aşmak dedi ki...

Ege...Her dalgası, her kayası öykülerle, büyüyle dopdolu, her koyunun, her burnunun acı tatlı mutlaka bir öyküsü olan deniz..

"Dünya güzel" dedirten yerdir Ege, "yaşamak güzel"...

GÜVEN SERİN dedi ki...

Memleketinin sana selamı var Zühre. :)) Sanırım memleket seni, sen memleketi gönülden özlemişsiniz. Gönül birlikteliği varsa; gerisi boştur...

GÜVEN SERİN dedi ki...

Dalgaları Aşmak, gerçekten de "Yaşamak Güzel" hatta anlamlı... Bir de yaşamın kıyısında Ege ile ilgili güzelliklerin doğal keyfini yaşıyorsanız; değmen,değmen benim gamlı keyfime:))