19 Haziran 2010 Cumartesi

HAYDİ TÜM KEPLER HAVAYA

Kamera; Güven   Gelibolu-Çanakkale Boğazı

Sıfır hacimde, olmayan zamanın kulakları sağır
eden patlaması ve genişleyen evren...
Sabır -bekleyiş. İçiçe geçmişliğin kıyısında varolan
insanoğlu. Kim bilir hangi dengenin dengeleyecisi
adına! Ve sükunet, dinginlik, sessizlik...


Kamera; Güven   Anne ve Çocuk
Karagözlü bir insan yavrusu.
Yavrusuna sarılmış bir anne-ana
Gemi Çanakkale Boğazının sularını yara yara
ilerlerken dingin manzaraya yaklaşan anne,
ilkönce korkuttu beni. Hüzün çökmüş anne,
karagözlü çocuğu hafiften aşağıya, boğazın
serin ve dingin sularına sarkıttı. Ve ben;
korktum! Acaba! Dedim... Kendimce
gardımı aldım. :)) Ama ben yanılmışım.
Anne yavrusana oyun yapıyordu. Onu
boğazın sularına atar gibi yapıp, inanılmaz
bir sevgi ile sinesine çekiyordu.
Ve bu yavru, ana için cübbesiz de,
kepsiz de güzel ve değerliydi...


Kamera; Güven      Manisa

Çocuklar oyun oynuyordu. Ve çocuklar en güzel anları,
öğrenimleri oyun oynarken kazanırlar. Çocuklar,
cübbesiz de, kepsiz de güzeldir oyun oynama
mutluluğnu sevgi ve şefkat ile sahiplenirlerken...




                  HAYDİ, BÜTÜN KEPLER HAVAYA


Yaz sıcaklarıyla birlikte okulların tatil zamanı da geldi. Aileleri ve gençleri en çok ilgilendiren ve meşgul eden bir öğretim yılı daha son buldu. Son yılların modası haline gelen mezuniyet kutlamaları ve kep atma törenleri de, şehrimizin neredeyse tüm okullarında aynı gösterileri yaptığını görüyoruz.

Üniversiteler, liseler, ortaokullar derken, kreş çocuklarının yılsonu gösterileri aynı gösterinin renkli-sevinçli sahnelerine dönüşüyor.

Bir uygulama yöneticilerin, ailelerin kabul edişiyle inanılmaz bir hızla başlıyor ve tüm ülkeyi sarıyor. Yılsonu gösterilerinde yapılan eğlencelerde cübbe ve kep giymek ve sonra da kepleri havaya fırlatmak; gezdiğim gördüğüm birçok yerde uygulanıyor. Anlaşılan o ki,cübbe ve kep; öğrenciler, aileler ve okul yöneticileri için; vazgeçilmez bir tören giysisi haline geldi.

Cübbeler giymiş ve başlarında kepleri olan çocukları Manisa’da da gördüm. Şehit Neşe Alten kreşinde de, Tekirdağ Anadolu Lisesinde de, Atatürk İlköğretim Okulunda da, Süleyman Paşa İlköğretim Okulunda da aynı törenlerin cübbeleri giyildi kepleri havaya fırlatıldı.

Aslında cübbe, hukukçuların, din adamlarının giydiği bir giysidir. Öğrenciler tarafından bu kadar önemli bulunması ve kabul görmesi; belki de dünyevi adaleti dağıtacak hukukçu olma isteği ile dünya dışı sonsuzluğumuzun adaletini de dağıtacak bir din adamı olma özlemi arasındaki ince çizginin açlığıdır diye düşünüyorum.

Peki, okulların bu tür eğlenceleri düzenlemeleri, öğrencilere cübbe ve kep giydirmeleri önemli midir? Elbette yeni bir yaşama başlayacak ve yıllarını o okulda tamamlamış öğrenciler için; eğlencenin şık bir görüntü ile bütünleşmesi önemlidir. Biz aileler içinde oldukça önemlidir kep atma törenleri. Minicik veya yetişkin hale gelmiş çocuklarımızı cübbe içinde ve kep takmış bir vaziyette görüp; sevinmenin en önemli sevgilisi oluruz…

Cübbe giymiş çocuklarımızın da heyecanına diyecek yoktur. Küçük yavrucaklara, yetişkin çocuklarımıza oldukça yakışan ve onları daha hayata atılmadan önemli kılan kıyafet ve beden bütünlükleri; fotoğraflara, vidolara da çok önemli renk katar! Bu tür törenlerde aileler neredeyse birbirini çiğneyecek hale gelir. Öyle ya, çocuğu cübbe giymiş, kep takmıştır. Bir değil, bin fotoğrafını çekmeli! Artık her ailede fotoğraf makinesi, video aleti olduğu için cübbeli ve kepli çocuklarımızın film stüdyosuna girmişçesine terlemeye başladıklarına tanık olursunuz…

Çocuklar cübbelerin içinde ve keplerinin altında ve patlayan flaşların karşısında terledikçe terlerler. Sürekli gülümsemeleri istenir.

Aileler en neşeli, en heyecanlı halleriyle seslenir çocuklarına; “ yavrum, biraz daha gülümse. Başını biraz yukarı kaldır. Arkadaşına sarıl. Yan dön.” … Gibi ardı arkası kesilmeyen istekler başlamıştır. Çocuklarımızın töreni, bizim törenimiz olmuştur. Nasıl olsa makinelerimiz dijital. Çek ve beğenmezsen sil. Bir daha çek ve bir daha gülümse…

İşin doğrusu çocuklarımızın cübbe giymesi, kep takıp ve sonra da finalde kepleri havaya fırlatması beni de mutlu ediyor. Çünkü eğlencenin göze-gönle hitap etmesi aklın da kabul etmesi demektir.

Çocuklarımızın cübbe giyip kep takması okul yöneticilerini de mutlu ediyor. Çünkü yoğun geçen bir yılın ve yıllardır bir arada olup da mezun olan öğrencilerinin buruk bir şekilde değil de mutlu ayrılması bir parça teselli oluyordur onlar için. Sonuçta cübbeli, kepli mezuniyet törenleri; okul yöneticilerini, öğrencileri ve aileleri de mutlu ediyor. Bol fotoğraflı hayata merhaba veya okul hayatlarının farklı alanlarına geçme adına yapılan birkaç saatlik eğlencenin kime ne zararı olabilir?

Fakat gözlemlediğim bir şey daha var ki, ailelerin eğitim ve okul masraflarını karşılayamayacak hale gelmesi, birçoğunun bu sorumluluğun altında ezilmesi; kep ve cübbeli kutlama törenlerini bile sessiz bir burukluk içinde izlemelerine, kabul etmelerine neden oluyor.

Eğitimde ki fırsat eşitliği ne yazık ki, cübbe ve kep adaletinde olduğu gibi olmuyor. Aynı okulda bile farklı sınıfların torpilli öğrencisi olma adına okullara yüklü bağışlar yapılıyor. Ve ne hazindir ki, bazı okullarımızın önündeki servislerden geçilmiyor. Neden? Çünkü o okul ve okulun öğretmenleri daha değerli!

Peki diğer okullar? Orada bulunan öğretmenler ne yapsın? Kendi okulları hor görülüp dışlanması o öğretmenin eğitim aşkını nasıl motive eder acaba?

Cübbe ve kep eşitliği ve adaleti bütün okullarda aynı görüntü, aynı heyecanı verirken; eğitim eşitliği cübbe ve kep gibi aynı adaleti dağıtmıyor. Ne hazindir ki, şehrimizde önemli bulunan birkaç okula girmek; sırat köprüsünden geçmek kadar önemli!

Peki, bu duruma Milli Eğitim Müdürümüz ne diyor? Sanırım hiçbir fikri yoktur. Parası bol olan, torpili yüksek olan, bağışını yapar, adresini kâğıt üzerinde değiştirir ve o önemli okulun ailesi içeni karışır. Nerede okuyorsun dendiği zaman; çocuk, ‘ ben şu önemli okulda okuyorum” der. Mutludur. Okulu temizdir. Okulu beton havlulardan ibaret olsa da, öğretmenleri diğer öğretmenlerden daha değerlidir.

Sonuçta en kenarda en dışlanmış okulda da okuyor olsanız, o okulun öğrencisi de, okul yönetimi ve öğretmenleri de mezuniyet gecesinin tadını çıkarmak isteyecektir. İşte tam da bu anda, imdadımıza cübbe ve kep yetişir. Çünkü cübbe ve kep, okul ayırt etmez. Ve giyilen cübbeler en kıyıdaki okul öğrencisine de en önemli okul öğrencisi gibi önemli bir hava katar.

Sözün sonu; en tenhada kalmış okulların öğretmenleri en az tanınan ve özel derslerden faydalanamayan öğretmenlerin öğrencileri de mezuniyet törenlerinde şık cübbeleri içinde keplerini fırlatırlar. Havaya atılan keplerin öğrencileri; ister en ucuz, en boyası dökük okul, ister en şık, en pahalı okulun öğrencileri olsunlar! Tüm keplerin bedenleri tazeciktir. Hayatın hoyratlığına teslim olmamıştır. Tabiatın güzelliğinin rekabete, aldatmacaya, torpile dayalı olduğunu öğrenmemişlerdir.

Cübbeler içindeki çocuklar birkaç saatliğine de olsa neşe içinde boy gösterir bolca poz verirler. Kim bilir hayat onlara neler getirecektir? Hayata daha atılmadan okulların, sınıfların ve öğretmenlerin ayrı tutulduğu minik dünyaları, kep ve cübbe neşesi içinde gelişmeyecektir. Çünkü biz hâla eğitimi-öğretimi önemli bulup yeterince önemsemiyoruz. Hâla silaha ve büyük Mercedes arabaya ayırdığımız para ve önem kadar önemi, tüm çocuklarımıza ve okullarına adaletli bir şekilde sunamıyoruz…

Haydi, tüm eller keplere. Ve kepler havaya… Fırlatılacak, fırlat…
GÜVEN

Hiç yorum yok: