17 Haziran 2010 Perşembe

BİR BAŞKA DÜNYA


Kamera; Güven  Büyükada- 2010

Seyreyledim dünyayı Büyükada'nın tepelerinden.
Ben, kendi düşlerime dalarken, o diyarın patronu
karga,çoktan kendi düşüne dalmıştı bile...

Büyükada  İskelesi
Kamera; Hans
Düşünüyorsam; öyleyse yokum... :))

Kamera; Güven Büyükada

Dünya içinde bir başka dünya...

Kamera, Güven   Büyükada
Hans iş başında :))

Kamera; Güven    Büyükada
Bu karga niye acı acı ötüyor dedim!
Biraz yaklaştım ve kulak verdim. Bana
demez mi; "içmeden yıkılmış sarhoş
gibiyem."... :)) Tanrım! Sende mi,
dedim.

Emirgan-İstanbul
Dinlence zamanında ne yenir? Elbette börek :))
Holger, Şaban ve Hans  ve ben.

Kamera; Güven    Sent Antuan Kilisesi Evleri
Şu güzel mimari, şu güzel gösterime
bakar mısınız lütfen!


Kamera; Güven Sent Antuan Evleri
İstiklal Sokağından Sent Antuan Evlerine Bakış.

BİR BAŞKA DÜNYA


Gece çökünce İstanbul’a birçok yer karanlığa, ışığın loşluğuna sığınıyor. Bazı sokaklarda, tenha sokakların loş ışıklarının tam tersi, ışığın bin bir türlüsü çevreyi aydınlatıyor. İşte İstiklal Caddesi de öyle bir yer.

Onlarca sokak, istiklale bağlanırken, kendi loşluğu içinden binlerce insanı doğurup, istiklal caddesine yolluyorlar. Loş sokaklar, istiklal’e insan akıtıyor. Sanki bir dere şırıltısı birleşerek azgın bir sele dönüşüyor. Sokakların kendine has, kültürü, tanışık bakışları; istiklal caddesinde yabancılaşıyor.

Durmak bilmeyen bir koşuşturmaca yaşanıyor ışığın en bol olduğu, sesin, nağmelerin çalındığı istiklalde. Bazı sokaklar neredeyse istiklal ile bir bütün olmuş. İstiklalin yorgun insanları, istiklalin çılgın koşturmacısından sıyrılıp lokantaların bulunduğu yere geliyor. İç içe geçmiş, pasajlar ve lokantalar. Kiminde, keman, kiminde saz çalınıyor.

Her türlü ve her dünyadan insan var burada. Paraya para demeyen, karnı açlıktan yapışıp, sokağın tenha olduğu bir yere uyumak için yatan bedenler var. Yaşamı taşıyamamış kendi dünyasını kurmuş, boşluğa söylenenler de tenha sokaklarını mesken tutmuş. Tarihi taş binalar yorgun. Ama Beyoğlu’nun turizm geleceğini fark edenler ummalı bir telaş içindeler. Çok hızlı onarım çalışmaları devam ediyor.

Çiçek Pasajı, Emek Pasajı, Mısırlı Pasajı, Aynalı Çarşısı hepsi kendi müşterilerini ağırlıyor. Her mekânın kendine ait kokusu, müziği, yemek lezzetleri var. İstiklalden binlerce insan akarken aşağı, yukarı; lezzetin, müziğin, romantizmin koynuna sığınmışlar bir başka eğleniyor. Rakı kadehleri, şarap kadehleri maşeri kalabalığa çok yakın olmanın eğlencesini daha bir farklı yapıyorlar.

Baş başa yemek yemeyi, içki içmeyi, müzik dinlemeyi kültürleştirmiş insanlar; yalnızlığı maşeri kalabalığın hemen yanı başında yaşıyor. İnsan hem yabancılığı ve tanışık olmayı aynı anda iki duygunun çarpıştığı bir zamana geçiyor. Kadehler kalkıyor sağlığa, aşka… Susamış bedenler insanın en bol oluğu yerin çok yakınında kendi yalnızlığında neşeyi buluyor.

O kalabalığın, o loşluğun her anını, her santimini yaşamayacak oluşumun yaşama telaşı ile dolaştığım istiklal’de Markiz pastanesinin kapanmış olduğunu görüyorum. Sanki içimde bir ateş kıvılcımları tutuşma çabası gösteriyor. Markiz için neden üzülüyorum? Nedenini ararken, Markiz ismini yıllar önce Ahmet Selçuk İlhan’ın ağzından duymuş olduğumu hatırlıyorum. Gençliğimizin Markiz pastanesi, istiklal caddesi, bize ait anılar yazmamışken, biz yazılmış anılar ile yol buluyorduk.

Ayten’i markiz pastanesinde vurdular.
Onu ben vurdum.
Ayten kanlar içinde düştü yere.
Bense ağlıyordum.

Sokaklara dalıyorum. İstiklale dikine çıkan sokakların aşağılarına doğru ilerliyorum. Galatasaray Lisesinin hemen yanından kıvrılıyorum aşağılara doğru. Dar taş sokaklar, kendilerinde yüzlerce hikâye gizliyor. Yabancılığı bırakıp, o sokakların insanı tavrını takınıyorum. Artık bende onlardan biri oluyorum. Markiz’in eski müşterisi, Ayten’i kanlar içinde gören biri. Ezan okunurken, çan seslerini de duyuyorum. İlahiler çok farklı dillerden söyleniyor. Sent Antuan Kilisesi aynı azamet içinde duruyor. Bakımlı avlusundayım. Kiliseye girmeden bahçesinde dolanıyorum. Buraya geliş amacım bu sefer kilisenin içi değil avlusu. Kilise ile aynı anda yapılmış ve kiliseyi istiklale bağlayan evlerin büyük terasları çiçekler ile süslü. Evlerin mimarisi teras ve balkonları kilise ile büyük bir uyum içindeler.

Kilise kompleksi içindeki evlerin bir yüzleri kilise mimarisi ile Sent Antuan’a bakarken, aynı mimari güzelliğin bol çiçekli süslemeleri ile istiklal caddesine bakıyor. Bu evlerde yaşayan insanlar, bir taraftan istiklalin kıyamet tablosunu izlerlerken, kiliseye bakan tarafında ise, sükûneti dinliyorlar.

İstiklal Caddesi nereden geldikleri belli olmayan binlerce insanla doluyor. Dükkânlar sabahtan hazırlanmaya başlıyor. Ve akşam ile birlikte gece, sabaha kadar bir başka dünyaların insanlarını ağırlıyor.

Burada insan, alıştığı tüm giysilerden, edinimlerden sıyrılıyor. Biraz da kadehlerin eşliğinde gülümsemeye, sonra da gülmeye başlıyor. Hüzün, burada, arka sokaklarda gizleniyor. Cadde ve caddenin turizme açılmış sokakları; neredeyse hüznü yasaklamış.

Velhasıl dostlarım bir başka dünya yaşanıyor Beyoğlu’nun istiklalinde.
Güven



















6 yorum:

Selma Er dedi ki...

adalar'ı çok severim..adanın çam ağaçlarının fotoğrafını nerede görsem tanırım..istiklal caddesini de çok severim..oradaki değişik kültürlerin karışımını,renkleri,tarihi apartmanları,pasajları,kitapçıları,sanat galerileri,pera müzesi..ben beyoğlu'nda mısır apartmanında üniversiteyi okudum..(eski galatasaray işletme-marmara üniversitesi'ne bağlandı sonra)markiz pastanesi,çiçek pasajında fıçıların üzerinde içtiğimiz arjantin biralar,beyoğlu'nun fındıklı parça çikolatası..eski vakko mağazası..bir de eski insanları!!!

GÜVEN SERİN dedi ki...

Ben bu İstanbul hanımefendisini kıskanmışam :))

İnsanı mekan ile birleştiren ve insanı mekanlar ile birlikte başka bir gemiye taşıyan hatıralara selam olsun diyorum.

ANNEMİNELİ dedi ki...

Zarif ziyaretinize gönül dolusu teşekkürlerrr...Sevgilerrrr...

GÜVEN SERİN dedi ki...

Hoşgeldiniz efendim.

nihansu dedi ki...

Tık Tık Tık... :))
Eski bir dosta izin var mı?

Ne de güzel anlatmışsınız İstanbul'u, eşsiz şehri. Şiir tadındaki yazılarınızı özlemişim.

GÜVEN SERİN dedi ki...

Edebiyat, felsefe, şiir yüklü bir dostu kim kabul etmez ki? Kapı ardına kadar açık. :)) Hoşgelmişsen