12 Mayıs 2010 Çarşamba

KORKU

Kamera; Güven  Adolphus Bell
Korkunun en iyi ilaçlarından birisi; Blues dinlemek. :))

Eski anılardan... Yaşlı kurt hem çaldı, hem söyledi, hem
de korkulardan arındırdı beni...

KORKU


İnsanlığın var oluşundan beri kim bilir kaç uygarlık geldi geçti de bir türlü “korku imparatorluğu” gelip, geçip gidemedi. Sanki bu toprakların değişmez bir kaderi gibi! Hâlbuki korkusuzluk üzerine ne masalları, ne destanlar, ne hikâyeler üretmişiz! … Gelin görün ki KORKU her yanı sarmış.

Tanıdığım bir sürü insan var. Çalıştıkları ciddi emek harcadıkları için kendince mutlu olmaya çalışırlar. Gel gelelim mutlu oldukları ve öyle sandıkları yaşamları; tamamıyla sessizliğe, suya-sabuna dokunmama kültürleriyle gerçekleşir! Hiçbir olaya yüksek sesle tepki göstermeyip, hiçbir sivil örgütün davetine de sıcak gözle bakmazlar. Hep bir sebepleri vardır erteledikleri oluşumlara katılmama mazeretlerinin.

Özgüven sahibi ve yüksek sesle konuşmayı asi gibi gördüğümüz için, ayaklanma kültürlerini bastırma içgüdülerimiz neredeyse kültür haline dönüştüğünden dolayı; en ufak bir seslenişi; derhal asiliğin ayak sesleri olarak kabul ediyoruz.

Başbakan Erdoğan dünyada en etkili 17. lider olarak kabul edilmiş. Uluslar arası Time dergisinin hazırladığı en etkili liderler arasında 17. olan başbakan Erdoğan için; “ zorluklara rağmen ayakta kalan kişi.” anlamına gelen; “survivor” ifadesi kullanılmış.

Gerçekten de etkili ve yetkin liderler çıkarıyoruz. Tarihimize baktığımızda sert, kararlı bir sürü liderimiz gelmiş geçmiş. Başbakan Erdoğan’a da baktığımız da gurubuna tam manasıyla hâkim olan ve en ufak bir çatlak ses istemeyen lider karizmasını görüyoruz.

Kendi guruplarını inanılmaz bir kontrol altında tutan liderlerimiz beni sevgiden çok korkuya itiyor. Açıkçası yazacağım her yazıyı kâğıda dökerken korkuyorum! Korku memleketin her köşesini sardığı gibi beni de sarmış durumda. Artık; “korkmuyorum” deme kahramanlığı önemsenmiyor… Hapis yatmanın, ceza almanın katkısı yoktur; yazar ve şairliğe eskisi gibi. Ve ben bu yüzden çocukluğumuzdan bu yana ekilmeye başlayan korku tarlalarının tohumlarını yeşertiyorum.

Hangi devlet dairesine girersek girelim; en sessiz adımlar ve en ürkek bakışlarla yaklaşıyoruz bizden ve bizim için hizmet vermeye çalışan insanlara! Neden? Çünkü KORKUYORUZ…

Söz korkudan açılmışken daha çok taze dinlediğim şarkının sözlerini de burada anmadan geçemeyeceğim. Sanatçı korkusunu seslendirirken korku; sizin korkunuz ile birleşiyor sanki.

“Korkuyorum anne al beni içine. Alışamadım anne al beni yine. Büyüdüm anne evler büyüdü. Büyüdü pabuçlar yollar büyüdü. Orduya istiyorlar savaş çıkar diyorlar. Silah veriyorlar öldür diyorlar.” Korkusunu böyle seslendiriyor.

Ya seslendiremeyenler?

Korkuyu içine atıp, sağlıklı görünüp de sağlıksız olan ve sürekli kişilik kayması yaşayan bedenleri kim kurtaracak?

Hazır sözümüz korkudan açılmışken ve bizim korkusuz liderlerimizi anmışken yüzyılın başlarında yaşamış şair Eşref ve Kamil Paşa arasında yaşanan olayı da yazmadan geçemeyeceğim.

Kamil Paşa vali olarak bulunduğu İzmir’e trenle gelirken, o tarihte Kırkağaç kaymakamı olarak bulunan Eşref, hemen istasyona koşup;

— İzmirliler kâfi derecede lütfünüze nail oldu Paşam! Biraz da bizim semtimize misafirliğe geliniz, demiş.

Kalabalık önünde söylenen bu sözler Kamil Paşa’yı daveti kabule mecbur etmiş.

Bayraklar, davullar, zurnalarla kaza merkezine gelen vali, kaymakamlık binasında bir müddet oturup kaza’nın eksiği gediği ile meşgul olduktan sonra kaymakamın mütevazı evine misafir olmuş.

Güler yüzlü ve nüktedan Eşref kendisini öteden beri seven Kamil Paşa’ya hoşça vakit geçirtmek için elinden geleni esirgememiş. Yemek, içmek, saz, söz, eğlenceli bir akşam…

Kamil Paşa bir ara ayakyoluna gidince bir de ne görsün! Helâ kapısının iç tarafında kendi fotoğrafı asılı değil mi! Hiçbir mana veremediği bu hareketin şaşkınlığı biraz sonra öfkeye dönüşmüş. Fırlayarak:

— Ben ki senin amirinim, resmimi hiç utanmadan memişhaneye nasıl asarsın, diye çıkışınca, paşaya kendisine has bir latife yapmaya hazırlanan Eşref, hürmetle el bağlamış:

—Bu bir utanma meselesi değildir efendim, müthiş bir korku neticesi resminizi resminiz helâya asılmıştır!

— Ne demek istiyorsun?

— Arz edeyim Paşam! Malum, bendeniz sizden pek ziyade korkarım. Son zamanlarda kölenize arız olan inatçı bir kabızdan şikâyetçiyim!

Paşa büsbütün kızmış:

— Resmimin kabzınızla ne alakası var?

— Müsaade buyurun efendim. Baktım ki kabızdan şişip çatlayacağım. Bunun üzerine resminizi derhal ayakyoluna astım! İçeri girip heybetli fotoğrafınızı görünce korkudan bir anda…

Eşref sözünü tamamlamadan Kamil Paşa ve solonda bulunanların cümlesi kahkahayı basmışlar.

Acaba, bundan yüz yıl önce yaşanan ve bugünkü zamandan daha heybetli görünen korkuların yaşandığı yıllarda bile böyle şakalar mizaha, gülmeye dönüşürken; bu zamanda böyle bir latifeyi bizim korkusuz ama bizi oldukça korkudan liderlerimizden herhangi birisine yapsak; başımıza ne haller gelir?

Yinede siz, siz olun; inatçı bir kabız rahatsızlığına yakalandığınız zaman ayakyoluna çok sevdiğiniz heybetli liderlerinizin bir resmini asmayı düşünmeyiniz. Artık teknoloji çok ileri! Gücün en kıymetlisini ellerinde tutan liderlerimizin koruyucuları ve kollayıcıları ayakyoluna astığınız fotoğrafı görünce ne kabzınızın önemi kalır, ne de heybetli liderden korkunuzun…

Güven

4 yorum:

Dalgaları Aşmak dedi ki...

Korkacağımız tek şey, korkunun kendisidir. Goethe

bilge dedi ki...

güldüm anlatılanlara bir kez daha korkularımla nasıl başa çıkmalıyım diye düşündüm çare bulamadım daha sevgiler...

Arzu Sarıyer dedi ki...

"Korkma insancık korkma!"Bu bereketli topraklar daha nice "Şair Eşref"ler doğurup ,yetiştirecektir...

ÇOBAN YILDIZI dedi ki...

:))))))))

Bu zamnada böyle birşeyi yapan kişi olmayı düşünmek bile is-te-mi-yo-rum :))