15 Mayıs 2010 Cumartesi

BİR GECE, BİR GÜN


Kamera; Güven
Genç bir yaşta hayata yeni merhaba dediği
yıllarda lanetlenmemiş toprakların lanetli
kandırılmışlıkları adına ölüyordu. Belki de
ölüm bile o güzel bedeni korkutamamıştı!
Kim bilir...
Neşe öğrtemene uzattığım elin boşlukta
kalmayacağını biliyorum. Ve ben ona bir kaç
satır yazı not ediyorum uzatılan el yerine...


Kamera; Güven
Çocuklar, bizim çocuklarımız... Bazıları masumiyeti
yaşarken, bazıları iblislerin gölgesinde kabusları
yaşayan güzel çocuklarımız...


Kamera; Güven

Tam kıvamında çay-kahve olur da, gösteri olmaz mı?
Olur elbet! Bu çocuklar tam kıvamında bir gösteri
yaptılar. Onlar heyecanlı biz mutluyduk güya!
Mutlu olmasına mutluyum ama! Eksik olan
bir parça var yüreğimde. Bizim diğer çocuklarımız!


Kamera; Güven
Bu küçük hanıma mikrofon yakışmışa benziyor. .))


Kamera; Güven
Küçük Amerikalılar :))
Eh, yıllara varan Amerikan filmleri bize de hoş
gelmedi mi? Geldi elbet! Şimdi de o hoşlukları
gösteriye çeviriyoruz. :)) Küçük Amerikalı kızlar
ve kovboylar. Şimdi Amerikalı olmak moda!
Yarın?...


Kamera; Güven
Türk Folkloru
Renk ve koku; bu diyarların bin yıllık kokusu
ve rengi...


Kamera; Güven
Minik bakışlar. Bugün,onların günü! Yarın,
onlara bırakılacak mı,sahnedeki korkunun
efendileri bu nesle de kıyacak mı ? Bilemiyorum...


Kamera; Güven Orta Camii -Tekiradağ

Taş ve yaşlı ağaçlar! Değmen benim gamlı
keyfime. Değmen... :))

BİR GECE ve BİR GÜN


Yaklaşık 22 bin gün ve gece yaşam hakkına sahip insan için bir gece ve bir günün çok da önemi yok gibidir! Fark edilen, gönülden istenilen her gün güzel ve anlamlıdır. Bir gece ve bir güne neler sığabileceğinin yarışını yapmadan günün gecesine, gecenin de gününe teslim oldum.

Günün gecesinde şehrime gelen tiyatro etkinlik günlerinin son tiyatrosu olan Tuhaf İkili’ye gittik. Belediyemizin kültür etkinliği altında yapmış olduğu güzel bir uygulamanın son tiyatrosu Uygur Kardeşlerin oynadığı Tuhaf İkili oyunuydu.

Tuhaf ikili iki perdelik komedi sahnesinden oluşuyor. Nejat Uygur’un oğulları Süheyl ve Behzat ekip arkadaşlarıyla tam bir uyum içerisinde komedinin kahkahaya akan gösterimini yaptılar. Yılların sanatçısı Nejat Uygur’a doyamadan ve doymamışken, onun boşluğunu bu iki adam çoktan doldurmuşlar. Eğer gülme özürlüsü değilseniz, ciddiyetinizi asla ama asla koruyamayacağınız harika bir gösteriyi izlemiş olursunuz.

Neil Simon’un eseri, Nedim Doğan’ın yönetmenliğinde hazırlanmış Tuhaf İkili oyunu her derde deva ve her zaman kendi güncelliğini koruyacağa benziyor. İki farklı arkadaşın, iki farklı yaşam tarzının ne gibi kaybedişlere gebe olduğunu sanatın incecik sunumu ile alıyorsunuz. Çoğu insan için, derbeder veya oldukça titiz yaşam; Tuhaf İkili oyunu ve oyuncuları sayesinden mizah olarak sunuluyor bize.

Sanat tabağında neler yok ki? Tabak ağzına kadar derbederlik, titizlik dolu! Ama siz sanat ve sanatçının nazik-zeki sunumları ve derbederliği, aşırı titizliği de gülerek karşılıyorsunuz… Hâlbuki sanatçıların oynadıkları oyun; gerçek hayatta çoğumuz için yaşamın sonu demek!

Günün gecesi saatler 20.30’u gösterirken o gün hangi aşamalardan geçti belli değil. Birçoğumuz için gün çok iyi sürmüş, birçoğumuz içinse, gün çok zor geçmiş olabilir! Ama saatler 20.30 gösterirken perde açıldı. Tuhaf İkilinin oyuncuları, yaşamın tuhaflıklarını sanat ile ustalıkla anlattılar. Kendimi koyuverdim gitti… Yabancı olduğumuz sesime yabancı olmadan güldüm, kahkahalar attım. Nasıl olsa, bu güzel memlekette yarın, üzülecek çok şeyler çıkacak karşımıza.

Usta sanatçının oğulları Armut dibine düşer seslenişini yaparken, ağzına kadar dolmuş salon, sanatın gülümsemesini yapıyordu. Tuhaf İkili oyunu oynanırken bir başka tuhaf ikiliyi de anımsamama neden oldu. Oyun izlenirken onları irdelemesem de, oyundan sonra düşünmeden edemedim!

Diğer Tuhaf İkililer kimdir acaba? Hepimizin konuştuğu ve gündemden hiç inmeyen iki tuhaf ikilimiz; Recep Tayip Erdoğan ile Deniz Baykal’dır. Yıllarca birbirlerine rakip görünseler de, harika bir kavganın mücadelesini verseler de onlar aynı Neil Simon’un oyunundaki tuhaf ikili gibi birbirini seviyorlar. Bakmayın siz kavga ettiklerine. Onların kavgası, birbirini besliyor. Şimdi her kez Deniz Bey için ve milletvekili hanımefendi için üzülürken, ben de hüznüme Başbakanımız Recep Tayip Erdoğan’ı da ekliyorum. Neden? Diyecek olursak, şimdi sayın başbakanımız yalnız kaldı. Kiminle kavga edecek. Kiminle taşları yerine oturtup gündem değiştirecek diye üzülüyorum…

Bir tek tesellim var; oyundaki tuhaf ikili gibi bizleri güldürmeseler, sıkça düşündürüp, telaşa da soksalar; sayın başbakanımız da, Baykal’da zeki insanlardır. Düştükleri bu durumdan yüksek zekâları ile kurtulacaklardır elbet…

Gece, Tuhaf İkili oyunu ve onun bedenime kattığı gülme ile güne dönüştü. Gün, kendi içinde çok çabuk akşama dönüştü. Gün, hızla balkanlar üzerinden batıya göç ederken biz de sevgili Doğa Irmağın gösterisi adına Şehit Öğretmen Neşe Alten Ana Okuluna gittik.

Buğday tarlaları, kiraz ağaçları, bağlar, kır çiçekleri okulun hemen yakınında diğer tarlalara doğru uzanıyorlardı. Okulun çevresi tabiat kokuyordu. Tabiat da, buğday, toprak, papatya kokuyordu… Neşe Alten Anaokulunda çok güzel bir telaş vardı. Herkes işini biliyordu. Koşuşturmaca yerinde ve zamanında bitti. Yerlerimize geçtik. Bu yıl yerlerimiz de isimlendirilerek ayrılmış. Hiçbir karışıklık yok. 6 yaş çocuk gurubu heyecan içinde perdenin açılmasını bekliyor.

Ve perde açılıyor… Küçük hanımlar ve küçük beyler sahnede. Elbette o beylerin, o hanımların anne, babaları ve diğer akrabaları da sahnenin karşısındaki sandalyelerde. Çocuklar heyecanlı. Ve biz; onlardan daha heyecanlı! Rengârenk giysiler, emeğe dayalı hazırlanmış şarkılı-türkülü gösterimler tam bir uyum içinde yapıldı. Sıkça kostüm değiştirilip, harika bir görsellik yaşatıldı. Fotoğraf makinelerimiz hiç durmadı. Çünkü karelere yansıyacak güzellik o kadar çoktu ki hiçbirini kıyamıyor insan…

Okul içinde Şehit Öğretmen Neşe Alten’in bir fotoğrafı var. Sanki tüm öğrencilere, tüm çocuklar gülümsüyor gibi! Ve biz rengârenk giysiler içinde çeşitli gösterimler yapan çocuklarımızı alkışlar onlarla övünürken sanki Neşe Öğretmenin de ruhu orada, diğer çocukları da bizim çocuklarımız ile kucaklıyor gibiydi. Ve ben gösteri yapan çocuklarımızı mutluluk içinde alkışlarken, onları ve öğretmenleri; Müdür, Nuray Hanımı, Sema Hanımı bir kahraman olarak kabul ettim. Yardımcı ablaları Firdevs Hanımı da unutmayarak…

Bu günün güneşli akşamında, tabiat kokularının çok yakınında aklımda kalanlar; küçük hanımların ve beylerin folklor gösterileri, kovboy gösterileri, ponpon kızlar ve şiirler okumaları… Ayakta ve ellerim uyuşana kadar alkışlıyorum onları…

Sanırsınız ki gün çocukların gösterimi ile sona erdi. Gün ilerlerken, ben miskinliğe mi teslim olacağım. Hızlı bir yemek merasimi ve gecenin içine doğru koşuşturmaca başladı. Şehrimize bizim ayağımıza kadar gelmiş Masum Türker’i dinlemeye gittim. DSP’nin Genel Başkanı Masum Türker ben salona geldiğimde çoktan konuşmasına başlamıştı. Salon yarıdan bile az ama Masum Türker meraklılarını ağırlıyordu. Ben de kendime bir köşe bulup, 24 saate tamamlanacak günün ve gecenin son yazısının konuşmasını dinledim.

Yaklaşık üç saat süren konuşma oldukça faydalı geçti benim adıma. Konuşmacı yetenekli bir hatip! Bu ülkede birçok görevde bulunmuş ve hâla bulunuyor. DSP adına geç gelen bir şans olsa da, DSP’yi belki de tekrar kıraç topraklara tutunduracak bir şans olarak görüyorum. Nasıl ki Saadet Partisi için Numan Kurtulmuş bir şans ve gerekliyse, DSP adına da Masum Türker, bilgisinden, görgüsünden faydalanılacak bir insan.

Sayın Türker, haklı olarak çok önemli bir konunun üzerinde durdu. Ben İnançlı birisiyim, derken artık sol inançsız ve dine karşı olarak görülmemeli, bunu anlatmalı ve ispatlamalıyız, dedi. Doğrudur. Dinlerle uğraşmak, onlarla boğuşmak yerine, onları daha iyi anlamaya çalışıp onların insandan insana uzanacak ellerini önemsemeliyiz. Bazen olur ki, bilimin, sanatın, sporun yapamadığını çok iyi anlatılmış ve insanın ruhunu rahatlatmış bir maneviyat sözü yapabilir. Bunu da din bilgisi, din kültürü sağlar bazen…

Masum Türker, sanırım daha çok bu kaleme konuk olacak gibi. Yakından takip ettiğim bir lider. Sayın Türker dinin üzerine dururken, gür ve içten bir sesle Atatürk Milliyetçiliğini de unutmadı. Ecevit’e bağlılığına da samimi bir ses tonuyla birçok kez hatırlattı.

Masum Türker’in konuşmaları esnasında gün sonu ve gece devamı yorgunluğu içinde sık sık küçük uyuklamalara da dalsam; bilgi, ne kadar küçük bile olsan; ne hoş ve harika bir gıda olarak geliyor insana…

Güven








2 yorum:

Arzu Sarıyer dedi ki...

Ne büyük mutluluktur o küçük beyleri ve hanımları etkinlik içinde görmek.En içten gülüşlerini gözlerinde görmek...Kutluyorum ve öpüyorum onları.Neşe öğretmeni saygıyla anıyorum.

ÇOBAN YILDIZI dedi ki...

Güvenciğim tatlı prensesini benim için tebrik eder misin ? Harika bir gösteri çıkardıklarına eminim.

Sol ve Din meselesine gelince..Evet bu gerçekten çok önmeli bir problem.Sol partiler bu ülkede hep dinden uzak görüldü, solcular dinsiz sanıldı.Bu hala çok gelişmiş bir kanaat olarak yerini muhafa etmeye devam ediyor.Umarım tüm sol partiler bu hususla ilgili doğru kanaat oluşmasına yardımcıolabilirler.

Sevgilerle arkadaşım.