30 Nisan 2010 Cuma

SIRADAN İŞLERİN SIRADIŞI KAHRAMANLARI

Kamera; Güven
Ayva çiçek açmış yaz mı gelecek! Yunus'un
bahçesi; renk gösterisi yapıyor.
Küçük dere ve yeşilin patron olduğu onlarca
renge sarınmış çiçekler.

Kamera; Güven  Kiraz Bahçesi ve
Kahramanları
          Muammer Bey'de, Ebru Hanım da bu toprağı
seviyorlar. Anladığım odur ki bu sevgi
onlara; daha şimdiden ödül olarak geri dönmüş.
Doğa'nın evladı toprak; asla ama asla
ihanet etmez insana. Tam aksine bin türlü
pisliği temizler de bir dert üretmez sana!

Kamera; Güven  K9 lar bu yıl ürün veriyor.
Ebru Hanım'ın öncülüğünde, Muammer Bey'in desteği
ile K9 bizim soframıza gelmese de Avrupa sofralarını
süsleyecekmiş. Bu da ülkeye girdi demek! Ama
içimdeki ses K9 ların meyvelerini görmek için Temmuz
ayı'nda da buraya uğramam gerektiğini söyliyor.:))
Tamamen K9 ları merak ettiği için :))

Kamera; Güven
Muammer Bey ve Ailesinin yaşayacağı ev
Ev için telaşlı bir çalışma var. Ustalar taban
tahtalarını döşüyorlardı. Şimdi yemek zamanı
deyip  Muammer Bey'in sevgili eşinin
hazırladığı yemeğe oturmuşlar. Doğanın
bağrında sırtındaki ter de kurumadan yemek
yemek de hoş oluyor hani!
Muammer Bey'in sevgili eşi o kadar
içten buyur etti ki buyur seslenişini
kıramayan Yunus, ustaların sofrasında
usta asaletinde yemeğine başladı.

SIRADAN İŞLERİN SIRADIŞI KAHRAMANLARI


Olağan sayılan birçok iş artık yapılamaz hale geldi. Bazı işler değişen iş boyutları, bazı işler de kuşaklar arası aktarılamama yüzünden neredeyse hiç yapılamaz durumda. Her sokağın, caddenin değişmezi olan küçük esnaf; Ahmet, Hasan, Mustafa, Mehmet efendiler yok artık. Gözü tok, biri bin yapıp o bini de paylaşan çiftçi de yok! Artık büyük marketler, büyük çiftçiler var.

Verimli Trakya topraklarında sanayileşme adı altında talan edilen arazilerimizi, yok edilen yeraltı sularımızı bir kenara bırakırsak; bahçe kültürünün, meyveciliğin, seracılığın çok az yapıldığını görüyoruz.

Esnafın aheste, aheste eriyişini, çaresiz kalışını izleyen dernekler; sadece koltuk kavgası ile uğraşa dursun; çiftçimizi de koruyacak-kollayacak Ziraat Odaları sınıfta kaldı. Göç eden köylüler; şehirlerin kenar mahalle çarkında her gün ölümün pis kokularına teslim edildi. Toprağın kokusunu taşıyan köylülerimiz; bildiklerini çocuklarına da anlatamadılar. Onlarca yılın görgüsü, bilgisi; şehirleşme telaşı içinde yok olup gitti.

Nasıl ki bu şehrin sanatkârları, vazgeçilmez kültürleri Rumlar, Ermeniler, Yahudiler yok olup gittiyseler; şimdi şehirleri taze gıdalar ile besleyen tok gözlü, alçak gönüllü köylü de öylesine gidiyor.

Güya okuryazarlık yüksek, güya bu diyarların halkı; Rumeli’nin bereketli kültürü ile beslenmiş. İş, kendini kurtarmaya gelince; kendi reformlarını yapmaya gelince; ne okuryazarlık, ne bereketli Rumeli kültürü işe yarıyor. Sessiz, çaresiz ve bencil insanların kıyameti beklediği bir yer haline dönüşmeye başladı; sevdiğim şehrin insanları.

Peki, bu lanetli sessizliği, bencilliği bozacak sihirli bir el; bir âdemoğlu, Havva kızı yok mu? Elbette vardır. Bir tesadüf sonucu arazilerine arkadaşım Yunus ile birlikte gittiğimiz yerdeki oluşum-manzara; sıradanlığın sıra dışı kahramanlarını anımsattı bana.

Neydi bu sıra dışılık?

Mermer sınırları içinde beş dönümlük arazinin bir aileye yetecek bir çalışmaya kucak açtığını tanık oldum. Bakımlı bir kiraz bahçesiydi gördüklerim. Üç kişilik aile, yeni yapılan evleriyle birlikte umut, heyecan içindeydiler. Unutmuş olduğum alışık bir gösteri daveti izledim. Sofraları henüz kurulmuş, balkıları yeni ızgaraya konulmuştu. Ailenin toprak bereketi içindeki annesi; tüm içtenliğiyle buyur etti bizi.

“Buyurun, lütfen buyurun.” Bu çağrıda, davette o kadar yüksek bir samimiyet vardı ki buyurmuş, tıka basa yemiş gibi doymuş olduk. Asıl merak ettiğim, ailenin yeni olan güzel evleri değil, bakımlı bahçenin fidanlarıydı.

140 kiraz fidanı şimdi dört yaşına gelmişlerdi. Bu yıl gözle görülür bir kazanç da sağlayacaklarmış. Bu işle uğraşan Muammer Bey, bana bilgi verirken heyecandan konuşamadı. O kadar mutlu ve o kadar ne yaptığını biliyor ki, bahçesinde dolaşır, bilgi vermeye çalışırken büyük keyif yaşıyordu. Bakımlı bahçe, sıra sıra kiraz fidanları; bu bahçenin sıra dışı bir bahçe olduğunun en büyük kanıtıydı.

Bu halk artık hizmet edip, bilinçli uğraşları da öğrenip kazanç sağlamayı, mutlu olmayı öğreniyor. Öğrenmek zorunda. İşte Muammer Bey’in ailesi de böyle bir gelişmenin içindeler. Bu aileler bu yörenin en büyük öncüleri olacak.

Muammer Bey’le kısa bir sohbetten sonra doğayı ne kadar sevdiğini anladım. Aile için para kazanmaya ihtiyaçları olmadığı halde, gerekli dünyalıklarını yapmış oldukları halde; onların savaşı başkaydı. Doğanın bereketli toprağını, şefkatli eller, bilgili beyinler ile kullanılabilir, kazanç getirir hale dönüştürmekti onların amacı. Yaptıkları ev, hem yazlık, hem kışlık olarak kullanılacak.

Muammer Bey’e ; “ Bu fikir nasıl çıktı ortaya. Böyle güzel bir bahçeyi bu hale dönüştürmek, ihtiyacınız olmadığı halde nasıl oluştu?” Muammer Bey, çiçek açmış fidanlarına bakarak gülümsedi ve “ Bana en büyük destek olan kızımdır. Bu güzel bahçeyi onun bilgisi, katkılarıyla oluşturduk. Kendisi ziraat mühendissidir. “

O ana kadar sadece güzel ve şirin bir kız görüntüsünden ibaret olan hanımın ziraat mühendisti olduğunu ve bu bahçenin oluşumunda onun da büyük bir emeği olduğunu öğrenince daha da şaşırdım. Teori pratiğe dönüşmüş; göç eden köylümüzün örnek alacağı ve bir ailenin geçimine yetecek meyve bahçesinin hemen kıyısında duruyordum.

Demek ki sıradan sayılan ama yenilenmeyen bahçecilik, seracılık, bağcılık; doğru eller ve bilgiler ile bir aileye fazlasıyla yetecek onurlu-bereketli bir işe dönüşüyordu. Dönüşmüşte.

Babasının yanında dimdik ve onurlu bir duruş sergileyen güzel bayanın ismi Ebru’ymuş. Kendisi İstanbul’da çalıştığı halde, yakaladığı her fırsatı Tekirdağ’a bahçelerine gelerek değerlendiriyormuş.

Merhaba Ebru. Seni kutluyorum. Böyle güzel bir fikrin arkasında durup, sıradan görünen ama sıra dışı bir kahramanlık düşüncesi nasıl oluştu?

— Zaten benim okuduğum, bilgilendiğim, diploma aldığım alan; ziraat işleri alanıdır. Buradaki yerimizi de hem ailemizin yaşaması hem de bu işi iyi ve kazançlı bir şekilde yapılabileceğinin tanıtımı olarak kabul ediyorum.

Meyve işi kazançlı mıdır? Her isteyen bu işi yapabilir mi?

— Şu gördüğün bahçe dört dönümden ibarettir. Fidanlarımız dört yaşındalar. Bu yıl bir tondan fazla ürün alacağız. Yaklaşık üç yıl sonra bu bahçenin kazancı tüm masrafları çıkarmış ve kâra geçmiş olacak. On dönümlük kiraz bahçesinin tam kapasiteli yıllık kazancı 20 bin TL’dir. Bu da bir aileye yetecek bir kazançtır. Bu işe küçük yatırımlarla da başlanabilinir. Ama tam manası ile bizim gibi bir yatırımı kurmak istenirse; 40–50 bin TL’lik harcamayı göze almalı.

Burada ileriye dönük başka bir düşünceniz var mı?

— Evet var. Diğer bahçemizde de 150 tane elma fidanımız var. Bizim üretimimiz tamıyla doğal ve yüksek verime dayanıyor. Meyveye zarar verecek ilaçlardan kaçınıyoruz. Yakın bir zamanda bahçemizin hemen giriş kısmına küçük bir fırın yapacağız. Buradan geçenlere gözleme ve ayran servisimiz olacak.

Üç kişilik ailenin mutluluğu, bonkörlüğü görülmeye değerdi. Sanırım bu bahçeye bir de kiraz zamanı uğramalı. Toprağın insan eliyle nasıl bir berekete, yeşile, kırmızıya ve tada dönüştüğünü görmeli ve yazmalı; sıradan işleri, bilgi, emek, şefkat ile besleyen sıra dışı kabul eden insanları…

Son sözü Ebru Hanım’a bırakıyorum.

“ İnsan bilgilendikçe, bilgisini pratiğe dönüştürdükçe mutlu olur. Çalışmak, toprak ile uğraşmak ve toprağın biraz ilgi ve alaka ile bize sunduğu faydaları, tatları, renkleri görmek benim en büyük mutluluğumdur.”

Güven

1 yorum:

KİANA dedi ki...

Özü Muammer Bey, Özü Ebru Hanım torpağı sevirlerde men sevmiremmi..

Neçedir uğraşiram torpağ'la. Özün bilmiyirmi, Ayse gardaşın da torbağı çok sevir.
Maraq edirem K9 nedir, neçedir. Kerezdirlerr..(kiraz) mende gelirem temmuz ayında..

Barış...çok güzel bir yazı yine. K9 heralde bir cins kiraz. Bakmadım googleye inan üşendim şimdi..
Aynen benim hayal ettiğimi gerçekleştirmişler muammer bey le ebru hanım..

Bu arada kadınlar erkeklerden daha güzel araba kullanıyor. Hem çok kibar ve nazik, hemde kurallara çok güzel uyuyorlar.
Erkeklerse arabanın içinde yakası açılmadık küfürlerle hem çok kaba, hemde çok kuralsız süratli gidiyorlar.. Velhasılı erkekler araba kullanmasınlar ya:))