28 Nisan 2010 Çarşamba

BİR DEĞİL YİRMİ KEZ

Kamera; Güven 

Gök mavi yer erguvan
Kısa ömürleri, unutulmaz kokuları ve eflatun ile
kırmızıya dönük renkleriyle öpülesi, koklanası
çiçekler.

                                               
                                                 BİR DEĞİL YİRMİ KEZ


Büyükler ; “Çocuktan al haberi” derlerdi. Çünkü çocuk, eğri ile doğrunun siyasi, ticari hesaplarını yapmaz. Çocuk,o an gördüğü hissettiği duygularının tercümanıdır. Ne matematiğin büyülü denklemlerine sığınır, ne de felsefenin girintili çıkıntılı dehlizlerinde dolaşır. O an masum beden; haykırmak isterse haykırır ve size söyler.

Doğa Irmak, böyle bir günün gecesinde seslendi bana: “ Bak! Kollarımı gördün mü?” Doğa Irmağın kolları birkaç yerden kızarmış, bir böcek tarafından ısırılmıştı. Muhtemelen birlikteki gezinti sırasında havanın güneşli oluşundan faydalanan haşarat; saldırmıştı küçük savunmasız bedene. Narin ve hassas olan çocuk bedeni, kızarmış, birkaç yerinden şişmişti.

Her çocuğun yaptığı gibi Doğa Irmak’ta onu koruyacak, kollayacak, savunacak büyük bir bedene; yani bana sesleniyordu. Her çocuğun kendi miti olduğu gibi Doğa Irmağın da mit kahramanı ben olmalıydım. Tabi ki kahraman da boşu boşuna kahraman olmaz! Doğa Irmağa, haşarat tarafından kolları ısırılmış küçük bedene mitoloji kahramanı gibi seslendim;

“ Sen merak etme ben o haşaratı bir yakalayayım ona gününü göstereceğim. Onu yok edeceğim.” der demez, Doğa yok etme fikrinden öyle hoşlanmış olacak ki; “ Onu bir kez değil, yirmi kez öldür.” dedi.

Bir değil de yirmi kez öldürmek!

Masum bir çocuğun vermek istediği ceza belki de en ulvi bir ceza oluyor, bugüne kadar verilmiş cezaların en kıdemlisi haline geliyordu. Bir değil, yirmi kez öldürmek; aynı zamanda o canlıyı yirmi kez de doğurmak-yaşatmak anlamına geliyor. İlk an da, canlıyı yirmi kez öldürmek istemek ile canavarca bir ceza gibi algılansa da ancak çocukların bulacağı masum ve çok farklı sıra dışı bir cezanın tanıklığını yaptım.

Böyle bir cezayı ancak bir çocuk verebilir di! Yirmi kere öldür. Aynı zamanda o canlıya yirmi kez hayat ver…

İnsan yazma alışkanlığına, sevdasına tutulmasın bir kere… Ne sofraya oturacak aç bir bedene sahip olmanız, ne altınıza işeyecek vaziyette bulunmanız, ne de sokakta, caddede karşıdan karşıya geçerken acemi sürücülerin olduğuna bakarsınız. Duyduğunuz ses-fikir; size beni irdele der ise; siz kalemin sahibi olarak hücrelerinizin her birinin en heyecanlı haliyle eğri-büğrü de olsa yazının ilk taslağını hazırlarsınız bile.

Bir Değil Yirmi Kez Öldür Onu. Çünkü Beni Çok Isırdı O!

Sözün özü böyleyken ben vermiş olduğum söz üzerine; o haşaratı bir yakalarsam, bir değil yirmi kere öldürecektim. Elbette bana verilecek yirmi kez öldürme hakkını yerine getirmek için de o haşaratı yirmi kez de yaşatacaktım. Yani, sevaplarım ile günahlarım belki de dengelenmiş olacaktır!

Bir çocuk, bir ceza adına yirmi kez öldürmeyi düşünüyorsa, ben de yirmi kez yaşatmayı düşündüm. Düşledim ki yirmi kez yaşam hakkına sahip olmadığımız dünya zamanımız; bir kez verilen yaşam hakkını bile değerlendirmeyen milyonlarca insan dolaşıyor çevremizde. Bir kez verilen yaşam hakkını, değil yirmi kez, verilen birinci hak ta bile tam kullanamayan bizler; yirmi kerelik yaşam hakkını nasıl elde edeceğiz? Hangi döngünün uzay zamanına geçeceğiz de, ölmüş bedeni tekrar yaşama döndüreceğiz? Hadi öyle bir buluşumuz, öyle bir aletimiz oldu da, bizi bir değil, yirmi kez ölüme, sonra da yaşama; yani doğum zamanına getirdi. Biz bunun ne kadar farkında olacağız?

Güzel dünyamızın bir değil, yirmi değil, yirmi milyarlık ibretsel gölgeleri içinde hangi gölgenin bize ait olduğunu bile bilmeden ölümcül kavgalar, fesatlıklar içinde, verilecek yirmi hakkı bile yaşam hakkı olarak değil, yirmi kez ölüm hakkı, çile hakkı olarak göreceksek; yüce yaratan niye böyle bir şansı bize versin?

Şükürlerimizi bile tabiata, yüce yaratana saygıdan değil korkudan yapıyorsak, ölümleri bile anlamlandıramayıp, yaşamın içine aktaramıyor, bedbaht bir dille kendi ağır yükümüz gibi görüyorsak; yirmi kez öleceğiz dünyada, yirmi kez yaşamı hak etmişliğin yirmi yaşam döneminde; yirmi kez sevip, yirmi kez âşık olabilecek kabiliyetleri göstere bilecek miyiz?

Bir değil yirmi parmağımızın olduğu ama çoğumuzun bir marifetinin bile olmadığı güzel dünyamızda; bize ait yirmi fidan var mıdır? Bize ait yirmi iyilik… Yirmi parmağımızı tek tek sayarak; kendimize ve çevremizde yaptığımız kötülükleri her bir parmağa atfetsek; acaba o zaman bu kötülükleri kaldırmaya yirmi parmağımız yeter mi?

Bir kez olan doğum hakkında bile bir değil yirmi kez zengin, yirmi kez aldatıcı olmuş, bir değil yirmi yabancı dil, numara, entrika ezberlemiş soylu kişiler; bir değil yirmi bin can alır yirmi bin öfke uyandırır da; yirmi kez değil de bir kez gerçek İBRETİ anlar mı?

Yüce yaratıcıyı ve yüksek ahlak onurunu düşünmeye zorlar mı kendini acaba?

Güven

5 yorum:

KİANA dedi ki...

Abi sen ne yaptın ya..Onu bir kez değil, yirmi kez öldür.” dedi. ve sen bütün bu yazıları, fikirleri, duyguları bu kelimeden mi ürettin. Başkasın sen inanki. Nice gazeteciyim, fikir yazarıyım deyip geçinen bir sürü aptal var. Sana yazık...Sen Türkiyenin hatta dünyanın tanıması gereken biri olmalıydın.. Bayıldım yazına, mest oldum duygularını anlatımına..

Fuat Gencal dedi ki...

Harika bir paylaşım. Tebrikler.

Saygılar.

bilge dedi ki...

yine düşündüren bir yazı sevgili güven kalemin var olsun sen var ol selamlar..dostlukla

Adsız dedi ki...

İyi ki varsın Irmak Doğa..İyi ki varsın Sevgili Güven..Zevkle okunası gzel bir yazı..Selam..Sevgiler..

gölge dedi ki...

Kötü bir şeyden iyi bir şey üretmek bu =)
halbuki acı verir ölsün demek
çok güzel bir paylaşımdı
sevgiler..