2 Nisan 2010 Cuma

BANKA SOHBETLERİ

Kamera; Güven Moda-İstanbul
Nasıl ki insanoğlu'nun türküsü hiç
bitmez ise; hayvanların da tabiatın da
kendi türküsü hiç bitmez...Diye
düşünür ben!

Kamera; Güven- Güney Ekspres
Lokomotif aristokrat bir mutluluk içinde
katarları çekerken; katarlar da gidenlerin
TÜRKÜSÜNÜ söylüyor.
Camların arkasında gece ve kar



Beyaz karanlıkta parlayan raylar
Umutsuz çaresiz sallanan eller
Kavuşulmamayı anlatıyorlar
Üçüncü mevkii bekleme salonu
Çıplak ayaklı bir çocuk yatıyor
Gece ve kar yine pencerelerde
Acı türküsünü mırıldanıyor
Bir türkü söylüyorlardı içerde
Bu giden kardeşimin türküsüydü
Arkadaşlar bakmayın gözlerime
Bu milyonların gerçek öyküsüydü
                            Nazım Hikmet
                                                  BANKA SOHBETLERİ


Birçok kez kâbusumuz olan bankalar, eli kalem tutan, duyguları bol olanlar için de ayrı bir teşekkür yeridir. Bankalardaki ışıklı sıra sistemi, rahat koltuk uygulamaları banka krizine girmemizi azaltsa da, zamanı az olanlar için hâla sıkıntılar büyüktür.

Tekirdağ Vakıflar Bankası da ay’da bir uğradığım yerlerden birisi. Ortalama bir saatten önce çıkamadığım bu bankada, oturduğum rahat koltuk da sıramı beklerken, banka sohbetlerine kulak kesilirim. Birbiri ile fısıldayanlardan, birbiri ile dost olanlara, latife yapanlardan, öfkelenenlere kadar; her çeşit insanı duymak ve görmek mümkün oluyor.

Sanırım bu sefer algılarım daha açıktı ki, hiçbir zaman tam manası ile bu bankada, bir yazı çıkarma üretkenliği içine girmemiştim. Ama bugün, banka sohbetleri kahramanları; bizi de yaz, bizi de çiz der gibi beyin hücrelerime yazıldılar.

En çok çocuklu kadınlar dikkatimi çekti. Kimi tek kızı, kimi iki çocuğu ile gelmişti. En büyük zaafım olan çocuklar çok yakınımda gülüyorlar, sıkılmış canlarını eğlendirmek için, yüzleri gülmeyen banka müşterilerinin asık bedenleri yakınında oynaşıyorlardı.

Sırası gelmiş bir kadının yanında duran küçük kız, neredeyse 1,5 metre yüksekliğinde olan banka tırmanmak istiyor; “ Anne ne olur beni kaldır.” diye zıplayıp duruyordu. Anne, beklemiş olmanın zaman kaybını çocuğunu duymayarak telafi etmeye çalışıyordu. Bir taraftan banka personelinin istediği parasını çantadan çıkarmaya çalışıyor, bir taraftan da, zıplayan kızını uyarıyordu. Zıplayan, banka personelini görmek isteyen küçük kızı; yukarıya kaldırmayı o kadar çok isterdim ki!

Küçük kıza; “Bak! Banka çalışanı ablayı gör bakalım. Sende büyüyünce böyle şık ve bakımlı bir banka çalışanı olursun belki!” demek ister, o günün anısına belki de o küçük, o masum beyinde bir bankacı hayalini ateşlemiş olurdum. Küçük kız, o kadar çok istemesine rağmen, beklemekten bunalmış anne, kızının bu isteğini yerine getirmedi.

Hemen yanımda duran iki adam bir müddet sessizce durduktan sonra, oflaya, püfleye tanışmadan konuşmaya başladılar. Daha genç olan; “ Sıra çok yavaş ilerliyor. Bu devlet bankalarının hepsini satacaksın. Bir tane bile bırakmayacaksın.” dedi. Daha yaşlı ve birkaç günlük sakalı olan gülermiş gibi konuşan adam; “ Geçen gün bir başka banka da kavga ettim. Müdür yardımcısı polis çağırmak ile tehdit etti beni. Ben de çağır buradayım bekleyeceğim dedim. Sonra da tanıdık olan müdüre gittim.” diyerek yanındaki adamın, banka bekleme acısını daha da kuvvetlendirdi.

Hemen arkamın çaprazında genç bir kadın oturuyordu. Kahverengi gözleri, kumral dağınık saçları ve zeki bakışları ile yanındaki genç çocuğa; “ Kaçıncı sınıfa gidiyorsun? Nerede okuyorsun? “ gibi sorular sordu. Çocuk kahverengi gözlü kadının sorduğu her aceleci soruya, çok yavaş ve mahcup cevaplar verdi. Anlaşıldı ki çocuk liseye daha yeni başlamış. Kadın kaç puan ile girdiğini, niçin meslek lisesine girmediğini de sorguladı. Çocuk, yine aynı mahcup ve sessiz boyun büküşle kadına bir şeyler mırıldandı.

Kahverengi gözlü kadın tüm sorularının bittiğini, belki de zamanın geçirmek adına genç adamı boş bırakmıyordu. Onun mahcup ve sessiz oluşunun tam tersi; kadın, sonradan anlaşıldığım kadarıyla, kendinin de aynı yaşlarda oğlu olduğu için, bildiği meseleleri, banka sohbetleri adı altında vakit geçirme adına yapıyordu.

Kadının sırasına çok az zaman kalmış olmasına rağmen, o genç çocuğa son sorusunu sordu: “ Manitan var mı?” Manitası olsa da, var diyemeyecek kadar utangaç olan erkek çocuğu; “ Yok” diyerek vaziyeti idare etti. Sanki bu cevaba sevinmiş olan kadın; “ İyi ki yok. Olmasın zaten. Manita demek, paranızın yenmesi demek!” dedikten sonra, sırası gelmiş olmanın bir başka keyfiyle genç oğlanın yanından ayrıldı.

Kız arkadaşı, manita, kız arkadaşı para harcama olarak gördüğümüz ve bu görüşleri de yine bir kadın olan bir anne tarafından seslendirmiş olmamız garip geldi bana. Hâlbuki sağlıklı beyinler, bedenler, yaşını, hislerini, heyecanını YAŞAMALI!

Zamanında bastırdığımız, korkuttuğumuz duygular yılar sonra hortladığı zaman şaşkına dönmüyor muyuz? Dönüyoruz elbet! İşadamı sekreterine sulanmış, bir bakan genç bir kız ile görünmüş, öğretmen öğrencisi ile iş pişirmiş gibi çok özel ve istisnai olayları bile toplumsal bir kriz gibi değerlendirip; asıl sorunu irdelemeyip, gençliğin bastırılmış duygularını, bizim ayıplı korkularımızı yok mu sayalım?

Ülkemi, ulusumu çok seviyorum. Bu ülkenin bu topraklarında, bu millet için, gözümü bile kırpmadan öleceğim herhalde. Milletim, Tekirdağ şehrim için; bana verilen yazma hakkı, yazma kültürü içinde; ÇIPLAK GÖRDÜĞÜM KRALLARA; “ÇIPLAK” diyeceğim.

Kol kırılır yen içinde kalır mantığını bir kenara bırakıp, bizim harika folklorumuzu tekrar keşfedelim derim! Tekrar keşfedelim…
Güven

6 yorum:

bilge dedi ki...

bende çok gözlemlerim kuyrukta beklerken otobüs beklerken ne hayatlarla karşılaşıyoruz bir bilseniz yine güzel bir yazıydı güven ..çok yaşlı emekliler banka kuyruğunda bekleyerek sohbet ederek yalnızlıklarını bir nebze de olsa gideriyorlar..sevgi ve dostlukla...

Dalgaları Aşmak dedi ki...

Öncelikle foğraflarınız harika...

Banka muhabbetleri ve gözlemleriniz çok hoştu.Manita muhabbetinde, tam ,bir kadın nasıl böyle düşünür derken sonraki paragrafta düşünceme tercüman olmuşsunuz.
Çok keyifliydi okumak.

KİANA dedi ki...

Sevgili Güven Kardeşim.. Ah bankalar Ah..Bende her ay 2 bankada işlem görürüm. Ama etrafıma senin kadar hiç dikkat etmedim. Sanırım insanlar o sırada bana dikkat ediyorlardır. :))) Ya 1 bankadan 1 saatte çıkılırmı.. Çıkılır dabi. Benim sinir katsayımda çıkış saatiyle çakışır.. Bazen beni deli bile sanıyorlardır eminim..Neden?ÇIPLAK GÖRDÜĞÜM KRALLARA; “ÇIPLAK dediğim için:)))Ama bağırsakta çağırsakta düzen aynı düzen.. Sevgiler güzel kardeşime..

Hamiyet dedi ki...

Hem gözlemlemelerin harika hem de fotoğrafların. Blogunda insan çok şey öğreniyor ve çok farklı yerlere dokunabiliyor.
Güven, hem gözlerimize hem düşüncelerimize sunduğun bu ziyafet için teşekkür ederim.
Sevgi ve muhabbetle...

ÇOBAN YILDIZI dedi ki...

Güvenciğim güzel fotolarla bezenmiş Nazım Şiiri harikaydı.Bu arada trenler ve tren istasyonları ben de hep ayrılığı çağrıştırır.Hava ne kadar sıcak olsa da içime bir ürperti sızdırır.
Bankalar..Gözlem yapılabilecek en güzel yerlerden biri!

Sevgilerle arkadaşıma.

ayşe dedi ki...

İlk teşekkürüm resim ve hayran olduğum yorumlar için olsun..
Ve özellikle kamu bankalarının ağır, aksak çalışması diyorum
bizi canımızdan bezdiren. Umarım bir gün düzelir ellerine sağlık arkadaşım sevgiler sana..