12 Mart 2010 Cuma

GÜLE GÜLE ABDÜLCANBAZ

Kamera; Güven Bozcaada

 Usta ellerden doğmuş taş evler. Sanki
açık pencerelerinden yanık sesli
kızların söylediği türküler duyuluyor.
Şarkıya biraz kulak verdiğiniz de, hangi
dilde söylendiğini anlamasanız da, hangi
dinin boşrol oynadığını
  bilmeseniz de; buralarda
güzel,faydalı insanların yaşadığının
kokusunu duyuyorsunuz.
Ve içe çekerken, gökyüzünün
harika genişliğini duyumsarken;
insan olan siz; diğer insanların
kavgasından uzak kalışınızın
sevincini yaşıyorsunuz...

                                   GÜLE GÜLE ABDÜLCANBAZ


Dur gitme desek; “ Bizleri bırakma Abdülcanbaz “ desek; Abdülcanbaz bizi dinlemez! O her zaman kendi bildiğini, kendi inanmışlığını yaşar. Şimdi de orta yaş bedenini biraz dinlendirme adına; bu diyarları terk ediyor. Sanırım, onu özledikçe, onu yaşatacak, binlerce sanat eserini tekrardan okuyacağız. Bir-kaç çizgide nelerin de hayat bulacağını, hangi mücadelelerin de verileceğini; sil baştan öğrenip, içimizdeki korkak Abdülcanbaz’ı uyandırmaya çalışacağız…

Turhan Selçuk 88 yaşında, daha binlerce hikâyeye, karikatüre can ve ruh vereceği zamanlara veda etti. Abdülcanbaz’ın isim babası Aziz Nesin ecelinden önce öldürülmek istendiği halde; o da eceliyle çoktan veda etti bu memlekete. Aynı Abdülcanmaz gibi, ruh ve çizgilerin, kelimelerin; usta sanatçı eliyle ruh ve bedene büründürülmüş bir sürü hikâye bıraktı bizlere.

Hiç unutulmaması, sürekli hatırlanması gereken bir şey vardır ki; adı sanat olan, adı emek olan hiçbir şey; BOŞA GİTMİYOR. İster karikatür, ister hikâye, ister makale, ister tiyatro yaratın; emek, mizah, akıl ve gerçekler ile beslendiği zaman; o kendi zamanının çok ötesine geçiyor. ABDÜLCANBAZLAR doğar ve ölümsüz bir ruhla yaşamaya devam ederler.

Turhan Selçuk, 88 yıllık hayatın içine ülkemizin gerçeklerini; sanat eliyle tespitlerini sığdırdı. Ardından gözyaşları dökülecek, binlerce övgü yapılacak. Bir sanatçının ölümü olduğu için; yaşarken sanatının sesine ses, eline el veremediğimiz için; şimdi daha fazla sarılacağız Turhan Selçuk’un Abdülcanmaz tiplemesine. Çizgi, ruh ve bedene bürünmüş, haksızlıkların, adaletsizliklerin, hainlerin karşısında olmuş. Bizim sessiz kaldığımız zaman, bizim aldatıldığımız, acı çektiğimiz zamanlarda; Abdülcanbaz güçlü elinin Osmanlı tokadı ile bizi savunmuştur.

Bu güzel ülkenin mizah, sanat ve sevgi dolu insanları her devirde kendi manevi kurtarıcısını çıkarmıştır ortaya. Kimi, Veysel ismi ile Yunus ismi ile… Kimi Mevlana sabrı, hoşgörüsüyle, kimi Pir Sultan Abdal derinliğiyle… Bazen Hoca Nasrettin kurnazlığında yol bulmuş, bazen Salako, İnek Şaban görüntülerinde yardım etmişler can çekişen bedenlerimize.

Abdülcanbaz’da 1957 senelerinde doğmuş ve o gün bugün; ülkemizde, bizim için yaşamış. Bizim için kurnaz, iş bilen, güçlü bedene sahip, bizim için; umut, ümit, kurtarıcı olmuştur. Abdülcanmaz, hainleri, şaklabanları, hoyratları, ahlaksızları, utanmazları, arlanmazları sevmez! O gözü- gönlü yaşlı, acıları katmerli olanların bedenleri ile birlikte olmuş, onların masum bakışlarında, saf aldanışlarındaki çıkmaz sokakları aydınlatmıştır.

Turhan Selçuk, Abdülcanmaz ile çıkmış olduğu yolculuğu 2010’da noktaladı. Sanatçının sanatı ile boşa geçirmedi ömrü; nesilden nesle aktarılacak eserlerle onurlandırdı. Şimdi acıktığımızda, susadığımızda, canımız sıkıldığımızda, evimize gelen icra kâğıtlarının korkmuşluğunda; Abdülcanmaz’a sığınacağız. Ve belki de güle güle git dediğimiz Abdülcanmaz bize sürprizler yapıp; başka kimlikler, kılıklar altında ; “Ben geldim, ben buradayım.” diyecektir.

Bizler, bizlerin anaları, babaları ışığın bol pırıltıları ile tanışmadığı yıllarda; mum, fener, lambalar vardı. Yamalı giysilerin, bayramdan bayrama alınan ayakkabıların mis gibi deri koktuğu ve bizim bedenimizden daha değerli olduğu o yıllarda; bolca okunan ve insanları ağlatan DESTANLAR vardı. Acı dolu, boynu bükük destanlar… Ve o yıllar, karanlığın mum ışığı, fener ile buluştuğu zamanlar; çok bol olan, cin, hayalet, peri muhabbetleri de eksik olmazdı.

Ninelerimizin masalları, hep iyinin yanında kötünün karşısındaydı. Ekmeğin tek bir kırıntısı bile günah ile cezalandırılır, yanlış yere çiş yapan; cinler tarafından çarpılırdı. Tövbe ettirilir, tövbenin inancı içinde karanlıklar delinmeye, iyiye ulaşılmaya çalışılırdı.

Küçük yerleşim birimlerinde bizler fener, mum, lamba ile aydınlanmaya çalışır, masal ve destanlarla kurtarıcımızı yaratırken; Abdülcanmaz çoktan büyük şehirlerin kurtarıcılığına soyunmuştu.

O korkusuz, ölümsüz ve oldukça akıllı, güçlü bir bedenin ruhuydu. İyiyi kollar, masumu mutlu eder, uyuyan halkın, uyanması gerektiğinin haykırışını yapardı. Abdülcanmaz, ahlaksızlar, utanmazlar, yolsuzluğu kültür haline getirmiş olanlarla her ne kadar dövüşse de, üstü başı yırtılsa, kirlense de; bizler, her zaman olduğu gibi; uyurgezer kalmayı tercih ettik. Öylesine baktık, Abdülcanbaz’ın anlattığı hikâyelere, çizgisinde gizlediği şifreli kurtuluş ışıklarına.

Şimdi ağlıyor, övgüler düzüyor haklı olarak; buruk bir “ Güle Güle” el sallaması yapıyoruz. Çünkü ölen Abdülcanmaz, Turhan Selçuk değil; ölen bizim, umutlarımız, hayallerimiz, bugünlerimiz…

Dedelerimiz, ninelerimiz göç ve kıtlığın buruk, sessiz anını yaşadılar. Babalarımız, amcalarımız, teyzelerimiz; aydın olmanın bedeli olan DİNSİZLİĞİN, KOMİNİSTLİĞİN damgalanmaları ile acı çektiler.

Bizler, bizim soyumuz; Abdülcanmaz gibi korkusuz kurtarıcıları göremeyecek kadar kör, anlayamayacak kadar meşguliyetimizin SOYLU BEDELİNİ ödeyeceğiz…

Bir ton kömüre şükür edip, dualarımızı ve hayırlarımızı Abdülcanmaz gibi onurlu, ahlaklı ve halkını seven insanlar için değil; bir ton kömür ve bir çuval un muhtaçlığının kurtarıcıları için; NEDEN diye sormadan şükürler edeceğiz!

Neden bu hale düştük ve DÜŞÜRÜLDÜK; NEDEN? Diyemeyeceğiz! Çünkü artık Abdülcanbaz da yok!

GÜVEN

6 yorum:

Selma Er dedi ki...

Turhan Selçuk'un kaybı birçoğumuzu çok üzdü..mekanı cennet olsun..ama Abdülcanbaz'ı yaşatmak bizlerin elinde..O'nu kimse öldüremez...

bilge dedi ki...

büyük ustanın ruhu şad olsun emeğini biz okuyucularına helal etsin ..

Hamiyet dedi ki...

Hakkında sayfalarca yazı yazılabilecek bir şeyi tek bir kelime etmeden anlatan nadide bir isimdi. Çok büyük bir ismi kaybettik, yeri asla dolmayacak.
Bizler yüreğimizdeki acıyla büyük ustaya buruk bir güle güle diyoruz.
Ruhu şad olsun.

Adsız dedi ki...

Abdülcanbaz deyince ilk aklıma gelen çocukluğum o güzelim yıllarım.Yeri yüreğimde hiç doldurulamıyacak bir gerçek santcı..
Ruhun şad olsun,Abdülcanbaz..
Yüreğine sağlık Güven ve de teşekkürler, sevgiyi, siyaseti, felsefeyi, usta kaleminle bizlere sunan yüreğe selam olsun.Sevgiler..

KİANA dedi ki...

Çocukluğumun anılarında Abdülcenbazda yer alıyor. Kocaman bıyıklı adamlar, ince belli uzun bacaklı nü kadınlar. Komik, traji komik karikatürler...Ruhu şad olsun.. Sevgili güven kardeşim hatırlamayıp beynimizin arkaplanına attıklarımızı anlattın bize. Mürekkebin hiç bitmesin...

ÇOBAN YILDIZI dedi ki...

Yüreğimizin asil ve hırçın, doğru sesini gönderdik uzağa çok uzağa.. Bir devir,bir nesil kapandı Güvenciğim; bence kapandı.Azınlık olmak acı çok acı. Gün bedava mezar bulup yatanlarla dolu.Ortalık kirli,balçık çamur,bataklık. Nasıl oldu böyle.. Oldu işte..