12 Şubat 2010 Cuma

HÜZÜNLÜ MUTLULUK


 Anlamlı dünyanın anlamsızlığı içinde,
düşünür gibi yapıp düşünemeyenlere inat;
hayalleri bazen resimleştirmek, bazen de
yazıda buluşturmak çok hoş ve eğlenceli.:))

HÜZÜNLÜ MUTLULUK




Hüznün mutluluğu mu olur? Elbette olur. Duyguları denetim altına aldıysanız. Duygular ile aklı dengelemeye çalışıyorsanız; mutluluğun hüzünlüsünü yaşarsınız. Mutlusunuzdur mutlu olmaya ama hüzünlüsünüzdür. Hüznünüzü de anlamlandırır, öyle saklarsınız. Hatta bu hüznü kimseler ile paylaşmak bile istemez, ona toz kondurmazsınız.

İşte bu yüzden “kulak misafiri” olmayı seviyorum ben. “Gezen Kurt Aç Kalmazmış” felsefesinden yola çakarak; gezdiğim yerlerde, tanıdık veya yabancı yüzleri, sesleri, sohbetleri takip etmenin ayrıcalığını keyifle kabul ederim.

Dışarıdaki soğuk havanın bedeninizi üşütmesine şükür edip, sıcak bir mekâna sığınmanın sıcak kahvesini içerken; soylu bedenlerin hüzünlü mutluluklarını da dinleme şansınız olur. Öyle bir şanslı günümde, hüzünlü bir mutluluk sohbetine yakın oldum.

Ahşap masanın ahşap sandalyelerinde dışarısının soğuğuna karşın; içerinin sıcak kahvesini yudumluyordum. Hemen karşımda da bir kadın, bir erkek oturuyordu. İki bedenin başı da dik duruyordu. Yüzlerinde ki anlayış; onların son buluşması olduğunu gösteriyordu. Hüzünlüydüler, birbirine saygılıydılar. Ama belli ki yolları ayrılmak üzeriydi.

Kadın; “ Çok üzgünüm canım yanıyor. Biliyorum senin de canın yanıyor ama ben bu ilişkiyi artık devam ettiremeyeceğim.”

Erkek, yutkundu. Sanki duyacağı son sözü duymuş ve hiç beklemiyormuş gibiydi. Ama bakışlarda kırgınlık ve öfke yoktu. Görünen o ki, erkek de, kadın da oynanan son tangonun mümkün-mertebe uzun sürmesini bekler gibiydiler. Ve kolonlardan duyulan şairin sesi onların hüznüne; tuz-biber ekercesine;

“ Duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun etme. Başka bir yar, başka bir dosta meylediyorsun etme. Sen yâd eller dünyasında ne arıyorsun yabancı. Hangi hasta gönüllüyü kastediyorsun etme.” diye devam ediyordu.

Erkek, gururlar onuru çoktan ayırmış bir yaşın olgunluğu içindeydi. Kadın daha genç görünse de, erkeğin yanında bilgelik tanrıçası gibi duruyordu. Belli ki kadın da oldukça acı çekiyordu. Birbirine o kadar çok yakışıyorlardı ki; sanki aynı boyda, aynı karakterde, aynı kaderi paylaşmanın içindeydiler gibi…

Erkeğin karın ağrıları tutmuş, başı dönüyordu. Kadın, bir damla yaşı dışarı lütfetti. Ve erkek o tuzlu damlayı dudağı ile sildi. Erkek, daha bir duygulanmış olacak ki, kadının yaşlarından çok daha fazlasını üretti. Kadın da aynısını yaptı. Erkeğin damlalarını dudağı ile sildi.

Tanrım, bitişin mi, yoksa başka bir başlangıcın hikâyesine mi tanık oluyordum? Kafam iyice karışmış, ama merakım da arttıkça artmıştı.

Erkek, bir türlü beklediğim soruyu sormuyordu kadına. “ Neden” demiyordu. Niçin demiyordu onu anlamaya çalışıyordum. Benim bilmediğim yaşanmışlıklar, korkular ve başka çekinceler olmalıydı. Ama görünün o ki; erkek ile kadın; zorunlu ayrılıkların hüzünlü mutluluğunu yaşıyorlardı. Sanki kalırlarsa daha çok üzülecekler de bir an önce bitirip; zirveye çıkmış, bedenleri tutuşturmuş, kanlarını fokurdatmış aşklarını tam bu anda koruma altına alıyorlar gibiydi.

Erkek, uzun bir suskunluktan sonra; “ Tamam dedi. Bitirmen gerekiyorsa, seni mutlu edecekse, bence de bitmeli. Biliyorsun ki, ben sevgi vermek ve almak için buradayım. Tek taraflı yaşanacak sevgi alış-verişi beni mutlu etmez. Kal diye yalvaramam. Biliyorum ki; gideceksin sen!”

Kadın; “ Ne olur kendini çok üzme. Üzülmeni daha fazla üzülmeyi istemiyorum. Asıl senin ayrılalım dediğin zaman ayrılmalıydım ben. Hata ettim. Çok üzgünüm ben. Çok… Ama sana uzattığım bu eli dostluk eli olarak sakla. Hep dost kalalım senle.”

Kim diyebilirdi ki az önce birbirinin gözyaşlarını dudakları ile silen, birbirilerine bakarken bile incitmekten korkan bu iki insan; son buluşmanın son anlarını yaşıyorlar diye! Kim bilebilir di? Öyle bir ana tanık oluyordum ki; neredeyse kanım donmuştu. Sanki bir film izliyor ve o filmin kahramanlarına bağlandıkça bağlanıyordum. Bu ayrılık, benim ayrılığımdı sanki! Sanki erkeğin karın ağrısı, beden sızıları bana geçmişti. Ve benim de gözlerim dolmuş, artık son anı, bekleyim mi, beklemeyim mi çelişkisin yaşıyordum.

Erkek, “ Sana hep inandım. Seni aldatmadım. Ve seni kendi tercihim ile istedim. Senin için yoruldum, koşturdum, üzüldüm; ama bunları sen istediğin için değil, ben istediğim için yaptım. Ve şu an; sana kızıp, seni lanetlemiyorum. Biliyorum ki, bu başka bir yazgının gerekli olan yaşanmışlığıydı. Biliyorum ki; bu yaşanmışlık, bizim hüzünlü mutluluğumuzun yazgısıydı.”

Kadın, gözündeki bilge tanrıça bakışları son bir kez vermekten çekinmedi. Erkeğini kollarına almamak için zorlanıyordu. Ama güçlü ve ne yaptığını bilen bir kadındı. Sanki yaşananları, daha önceden yaşamış, şimdi bir filmin harika çekimini yapıyor gibi; başı dik, soylu bir duruş içinde; tüm hüznü kucaklamıştı.”

Erkek, gururlu bir kalkış yerine onurlu bir kalkışı tercih etti. Ve “Biliyordum”

—Neyi

“ Bu baş döndürücü birlikteliğin sonlu olacağını biliyordum. Yamaçlara, tepelere çıkıp, kör vadilere ineceğimi de biliyordum. Ama bu kadar çabuk sonlanacağını bilemiyordum.” dedi.

Erkek, kadına kadının soylu duruşuna elini uzattı. “Seni önemsedim, seni önemli buldum. Seni saklayacağım.”

Artık dökecek yaşları da yoktu, birbirilerine mazeret gösterecek acemilikleri de. Duyguları, akıl ile denetlemişler, romantizmi, realizm ile sonlandırmışlardı. Kadın, sıhhatli bedenini ve dimdik başını; bilge bir tanrıça gibi taşıyarak; arkasına bakmadan çıktı ve gitti.

Erkek, daha bitiremediği belki de hiç bitirmeyeceği kahvesinden çok az bir yudum aldı ve o ana kadar fark etmediği bana; hüzün dolu mutlu gözlerle baktı. Tanık olduğum olayı; yaz der gibiydi; yaz, çiz ve aktar bu hüzünlü mutluluğu…

Güven

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Hüznün mutluluğu mu olur? Elbette olur. Duyguları denetim altına aldıysanız. Duygular ile aklı dengelemeye çalışıyorsanız; mutluluğun hüzünlüsünü yaşarsınız. Mutlusunuzdur mutlu olmaya ama hüzünlüsünüzdür. Hüznünüzü de anlamlandırır, öyle saklarsınız. Hatta bu hüznü kimseler ile paylaşmak bile istemez, ona toz kondurmazsınız.
...............................
Ben bu satıların içinde kayboldum ve de mestoldum.
Sıkca yaşadığım duygular..Her zamanki gibi feyfli bir yazı.
Harikasın Güven yüreğine sağlık selam sevgiler..

GÜVEN SERİN dedi ki...

Evet Egeciğim; insan yüzlerce yazı, şiir yazar ama bazen; o yazı, sanki tüm hüzün dolu mutlu insanların ortak yazısı haline gelir.

Bazı yazıları daha yazmadan onların sözcükleri ile oynaşırken, şakalaşırken tamam diyorum bu yazı çok özel. Senin biraz daha itina ile yazıp saklayacağın bir yazı olacak.

Yani "adam olacak çocuk" daha doğmadan beli oluyor Egeciğim.:))