30 Aralık 2009 Çarşamba

ARINMA


Posted by Picasa
Kamera; Güven  GANOSLAR-MANASTIR BURNU

Uygarlığa bu kadar yakın ama bu kadar da gizli
kalmış güzelliği yeni bir kıta keşfetmiş gibi
sevinçle karşıladık.Hâla mutluluk sarhoşuyam:))


Kamera; Güven
İnsan, köpekler ve kedi. Yunus gönül elini
verdi.İki ürkek hayvan birden iki samimi
hayvana dönüştü. Kedi, temkinli. Savaşçı
insan ve köpeklere karşı mesafeli:))


Kamera; Güven 27 Aralık 2009
Ganos Tepeleri
Önümüz Marmara denizi ve batımız, kuzeyimiz Ganos
Dağlarının tepeleri ile süslenmiş.Tam bir rüya âlemi:))
Bir de rüyalara çomak sokanlar bulunmasa :))
Ben bu diyarların hastası, aşığı olmuşam...


Kamera; Güven
Manastır Burnu Yürüyüşü
Yaklaşık 2,5 km zorlu yürüyüş(iyiki zorlu)
Sol başta şoför Metin, Yunus usta ve Aziz
öğretmen.
Şoför Metin Avrupa yollarından daha yeni geldi.
Güya o yürümeyi sevmezmiş.:)) Sen yürütene
bak ! :))


Kamera; Metin 27 Aralık 2009
Kim demiş ki aylardan kış ayı Aralık diye!
Ganoslar öyle güzel kokuyor ki dostlar;
ben ben olmaktan geçmişem. Ben,
doluya konmuş almamış, boşa konmuş
dolmamışam.:))


Kamera; Güven Ganoslar Manastır Burnu
Yaşlı bağ; yaşlı tepelerde sessizliğe gömülmüş.
Artık kullanılmıyor. Bu diyarlarda yüz yıl önce
Rumlar yaşarmış. Yanık sesli Rum kızları
kim bilir ne güzel türküler söyler, şarap olacak
üzümleri narin ayakları ile çiğnerlerdir.
Rumların yerine gelen Türkler de toprağın
kokusunu, bağın, üzümün, şarabın, türküsünü
kültürünü yaşamış. Ama şimdi köylü olmak
üretken olup kendine yetmek moda
değil dostlar. Moda şehirli ve uygar olup
onurlu ve aç olmak...Açlığın çeşitleri çok elbet...



Kamera; Aziz Bey Manastır Burnu
Yaşlı kayaları ısıtmış olan güneş,içimi de ısıtan ve
besleyen doğa; inanılmaz bir gösteri hazırlamış.
Görsellik ve hoş kokular adına; tarifsiz
bedenlerdeyim.Bir ara acaba bir başka âlemin
geçişini mi yapıyorum diye korkmuşam :))
Öyle ya, bu âlemin hakkını veremeyen ben;
diğer alemlere hazırmıyam? Değilem...


Kamera; Güven
Manastır  Burnu arınma töreni bitmiş, dönüş
yolculuğu dinlencesi yaşanıyordu. Dostlarım, yorgun
ama mutluydu. Ve ben doğadan beslenmiş adam,
bir de dostlarından beslenmenin çifte kavrulmuş
keyfini yaşadım. :))


ARINMA




Yaşamımı z boyunca arınma adına inanılmaz paralar, çabalar harcarız. İnsanoğlu arınma adına o kadar çok çaba gösterir ki, yetmeyen ömür içinde bir türlü arınamadan, kendi adına kirlenmiş bedenini temizleyemeden göçer gider bu dünyadan.


Türk Dil Kurumu sözlüğünü baktığımızda arınmanın üç anlamı var. 1- Temizlenmek işi. 2- Ruhun tutkulardan temizlenmesi. 3-Duyuların sanat yoluyla arı duruma getirilmesi. Arınma sözcüğü kulağa da oldukça hoş gelir. Ve biz bu dünyanın hoşluğu içinde arınmak ile geçirdiğimiz ömrün bir türlü gerçek arınmışlığına varamayız. Kimi burukluk içte kalır; birikmiş kirlerin katmerleşmiş haline dönüşüp bir türlü uzlaşamadığımız alış-verişlere dönüşür. Kimiyse, sabun ve parfüm bolluğu içinde devam ettirdiğimiz yaşamımızın arınamayan nasırlaşmış kirleri adına; bir arpa boyu yol alır.


Bendeniz de arınma adına büyük yol alamayanlardanım. Her ne hikmetse büyük bir temizlik yapıp, “ben tertemiz ve arınmışım.” seslenişini yapmaktan korkarım. Sanırım ki bu dünyaya lüks olan bir arınma sahiplenişi yapacağım! Aman kirlendikçe arınmaya çalışma çabalarından da vazgeçmiş değilim hani! Ne olur ne olmaz; için kirlendiği yerde dışı temiz tutmalı. Dışın kirlendiği yerde de içe temizlik yapılmalı. Ama nasıl?


Pazar günü yine arkadaş topluluğumuz ile haberleştik. Sanki hepsi hazırda bekliyormuş. Öyle ya birbirini seven ve sayan insanlar; birbirine de ihtiyaç duyarlar. Kimi sohbetin en koyusuna, kimiyse maneviyatın tekrardan yaratılmasına! Bazen de şehre çöken kirli, puslu bulutların bedenlerimize yapmış olduğu baskıları yok etmek adına. Birbirini sayan insanlar için birlikte olmak büyük çaba göstermez. Yeter ki yolun yolcusu olup, arınma yolculuğunda gezi kültürü adına yaratılmış kurallara uyun. Ve biz de kuralsız dünyada kendi kuralımızı oluşturma çabaları içinde küçük heyecanlar duyuyoruz.


“Arkadaşlar hazır mısınız” dediğimde arkadaşlarımın benden önce hazır olduğunu gördüm. Her evde olması gereken banyo, mutfak, kütüphane nasılsa gerekliyse; her dostluğun yolculuğunda da Aziz öğretmen, şoför Metin, Yunus usta gibi dostları olmalı insanın. Ve böyle dostlarım var benim. Birbirinden marifetli güzel duygulu dostlarım.


Hani bir şarkı vardır; “ övünmek gibi olmasın ama dostlar, kendimi hıyar gibi hissediyorum.” gamlanmasını yapıyor ve beden bedeni sıkıştırmaya başlıyorsa, yakınınızdaki dostlara seslenin derim. Seslenin ki, dostluğun keyfi, şık ve temizken olduğu gibi kirli zamanlarda da çıksın.


Birbirimizin huyunu, suyunu iyi bilmiş olmanın övünülecek tecrübeleriyle gezi hazırlığı yapıldı. Pazar günü öğleden sonra yürüyüş ve sonra da sucuk ekmek yemek ile arınma işine dönüştürülecek. Gezi kültürü adına daha şimdiden “kamp ateşi” gurubunu fiilen de oluşturmuş olsak ben artık bu guruba; “kamp ateşi” gurubu diyorum. İleride kuracağımız derneğin ismi böylece oluşmuş durumda. Kamp Ateşi gurubumuz ile program yapmak oldukça kolay. İşbirliği öncelikle, paylaşma tüm arkadaşların el vermesiyle derhal hareket haline dönüştü. Bu sefer Aziz Hoca’nın aracı ile gidiyoruz. Sucukları ben aldım. Şarap Yunus Ustanın el yapımı, göz nuru fıçısından çıkma. Şoför Metin, ekmek, sebze ve meyve işiyle ilgilendi.


Gün, 27 Aralığı gösteriyordu. Güneş oldukça utangaç olmasına rağmen doğayı ısıtmaya yetmişti. Yeniköy’ün biraz ötesinde Ganos Dağlarının en alçak tepelerinden birisi olan Manastır Burnuna geldik. Aracımızı park ettikten sonra eşyalarımızı aldık. Yaklaşık 2,5 km olacak yürüyüş bizi bekliyor. Birbiri içine geçmiş tepeler denize doğru; kimi alçalıyor, kimi yükseliyordu. Marmara olağan günlerinden birsini yaşıyor. Dalgaları hırçınlıktan çok uzak, upuzun maviliği kıyıya vuran yumuşak dalgaların beyaz köpükleri ile sonlandırıyordu. Marmara Adasının hemen önünden geçen gemi trafiği oldukça hızlıydı. Birbiri ardına giden gemiler, artlarında bıraktıkları izlerin birazdan kaybolacak olmasına aldırmıyorlardı bile.


Bir yılan kış uykusundan zamansız uyanmıştı. Güneye bakan tepelerde uyuşukluğunu atmış aç olan karnını doyuracak avını bekliyordu. Utangaç olan yılanımız onu fotoğraf karelerine alamadan çalıların arasında kayboluverdi.


İsmini bizim koyduğumuz Manastır Burnu; resmen âşık olacağınız bir yer. Marmara denizi yaklaşık 200 metre aşağıda. Adımınızı yanlış atsanız aşağıya denizin içine uçmanız işten bile değil. Elinizi uzatsanız Marmara adasına deyecek gibisiniz. Hayırız Ada yine kendi sessiz-sedasız ve bitkisiz haliyle; çile dolduruyor gibi. Martılardan başka dostu olmayan hayırsız ada; belki de bizim bilmediğimiz bir cezanın veya yalnızlığın gün doldurmasını yapıyordu. Onun da yeşile, pembeye, kırmızıya, maviye giden umutları, hayalleri olmalı!


Manastır Burnu bundan sonra belki de bir ömür boyu gelip konaklayacağımız bir yer olacak. Anlaşılan o ki gurup üyelerimizin hepsi de bu güzelliğin olduğu yerde büyülendi kaldı. Tüm yorgunluğumuz uçup gitti. Kurumuş odunlar ile yaktığımız küçük bir ateş sucuklarımızı, biber ve soğanlarımızı pişirmeye yetti. Yaşlı kayalara sırtımı verip Marmara denizini, adalarını izlemek; mutluluktan utanan bir insan kılığına girmeme neden oldu.


Ganos Dağlarının onlarca tepesi var. Ve ben biliyorum ki her tepesi birbirinden güzel. İşte tam karşımdaki tepede yamaç paraşüt uçuşları yapılıyor. Biraz önce havalanan paraşütler nazlı bir kartal gibi süzülüyor. Kıskanmamak elde değil. Ama öyle sanıyorum ki, yukarıdan bize de bakanlar; bu güzel burunda kamp yapışımıza imrenerek bakıyordur. Manastır tepesinin bizden önce konuğu olmuş. Bir keçi çobanı bu güzellik içinde zaman geçirirken, etraftan topladığı kayaları üst üste koymuş. Yerden bir metre yüksekliğinde bir taş kule yapmış. Bellik ki büyük emek harcanmamış ama büyük bir umut, hayal arınması içinde her kaya özenle dizilmiş. Biz de etraftan bulduğumuz bir-kaç kayayı keçi çobanının yapmış olduğu taş kulenin üstüne koyduk.


Manastır Burnuna birçok insanın zorlanacağı bir yolculuk sonrası ulaşılabilinir. Bu zorlanmanın olmasına da oldukça sevindim. Sevindim çünkü burası istendiği zaman her kişi tarafından kirletilemeyecek, olur olmaz zamanlarda kullanılamayacak. Buraya gelmek isteyenler; doğanın bağrına yürümekten, yorulmaktan ve arınmaya giden yolun sanatı ile buluşmaktan korkmayacaklar. İşte o zaman Manastır Burnu milyon yıldır sakladığı manzarayı, yaşlı kayalar ile birlikte size emanet edecek.
Tıpkı bize emanet edip, bizi bağrına basıp kirli kabul etmeyip, bedenimizi değil ruhumuzu tabiatın güzel sanatı ile temizlediği gibi temizleyecek…

                  Güven














6 yorum:

Arzu Sarıyer dedi ki...

"Arınma"kelimelerinizde,cümlelerinizde çok anlam bulmuş.Siz yaşadınız,ruhsal ve bedensel arınmayı o güzel doğada.Ne güzel.Okurken ruhsal arınmayı düşündüm hep.selam ve sevgiler.

GÜVEN SERİN dedi ki...

İnsanın insana yetemediği güzel ve gizemli dünyada; yine insana yeten tabiatı görüyorum.İnsanın bin dereden bir şikayet ürettiği harika yaşamda; tabiat; bir milyon dert yaşar da bir milyar mutluluk üretir diye düşünerem:))

Sevgilerimle sevgili tabiat dostu.

ÇOBAN YILDIZI dedi ki...

Sevgili Arkadaşım,dostum;
Yeni yılın sana ve ailene sağlık,huzur,mutluluk,umut ve gönlünce bir hayat vermesi dileğimdir.

Bu yıl bir öncekinden daha güzel olsun.

Sevgilerimle.

GÜVEN SERİN dedi ki...

Güzel dileklerinizi görüyor, dostluğun köprüsünden sesleniyorum. Bendeniz taş köprüleri severim. İnsanlığın geçmişi,merhameti, vicdanı da bu köprülerde saklıdır.))

Küçük güzel kokulu canlıya selam olsun. Ailenin aile keyfi içinde geçireceğiniz hoş bir yenilenme gecesi adına; SEVGİLERİMİ yolluyorum.

ÇOBAN YILDIZI dedi ki...

Güvenciğim,
SEVGİLERİNİ aldık ve yüreğimizin en nadide yerine yerleştirdik...:))

Sevgiyle kal.

GÜVEN SERİN dedi ki...

Zühreciğim; sevgiyi üreten ve saklayanlar olduğu sürece; kötülük,denge için olması gerektiği yerde kalacak...Sevgi,kötülüğe çok şey borçlu:))