22 Kasım 2009 Pazar

AGORA MEYHANESİ





Kamera; Güven Papatyalar
Seviyor,seviyor,seviyor... :)) 






Kamera; Güven-Tekirdağ Limanı

Küçük kayıkların,beyaz martıların,liman kedilerinin
güzel diyarı. Esaret düşüncede başlar,düşünce de
biter.Liman,düşüncenin esareti biritriği yer!


Kamera; Güven-Tekirdağ Limanı



Kamera; Güven Tekirdağ  Vilayet Binası

Büyük Atatürk,Cumhiriyet ile birlikte
tüm şehirlerde müzelerin,Türk Dil Kurmlarının,
Türk Tarih Kurumlarını kurturmuş.
Neden acaba? Özenesi Avrupa ve Arap
dünyasının hayali görüntüsü için mi?
Yoksa, ilk önce kendi özünü anlayıp,
sonra diğer özleri algılamanın doğrluğu adını mı?

AGORA MEYHANESİ

Çocukluğumun hatırlanası yerlerinden birisi de meyhanelerdir. Ağır adamların ve dedemin de gittiği, olur-olmaz insanların içeriye alınmadığı, meyhane kültürü olan yerlerdi.

Meyhane kültürünün bir adabı vardı. Yol-yordam bilmeyen, meyhanelerin dinlence keyfine varamayan; o yerlerin devamlı konuğu olamazdı.

Yaşayan bir efsane haline gelmiş “Agora Meyhanesi” şarkısını bilmeyen, duymayan yok gibidir! Şiir olarak yazılmış sonraları bestelenip, dillerden düşmeyen bir şarkı olmuş “Agora Meyhanesi.”

Gezmeyi; görmek ve dinlemek ile desteklediğinizde ve şansın da sizin yanınızda olduğunu hissettiğinizde sürprizler sunar hayat size! Gezgin ruhunuzun başkaldırdığı ve kalpleri kıra kıra ilerlediği bir yaz günü gelmiş olduğunuz şehirde, kaybolmak istersiniz loş ışıklı sokak lambalarının aydınlattığı caddelerde.

Agora Meyhanesi İzmir’de Kadife Kale (Pagos) eteklerinde ve Agora (Smyrna ) antik şehrinin yakınlarında hizmet veren bir yer. Belki kimi için bir virane… Adı masalımsı bir anma içinde geçmişe karışmış, bugün var olduğu birçok insan tarafından unutulmuş mütevazı bir yer. Ve hâla açık hizmet vermeye devam ediyor.

Şairin bir sonbahar akşamı uğradığı sekiz köşesinin olduğu ve şimdi yaşlı bir adam tarafından açık tutulan bu yerde; belki de şairin oturduğu cam dibinde oturdum. Ben şiir yazmadım, yazılan bu şiirin burada yazıldığını bilmeden girdim o meşhur şarkının dillendiği bu eski sakin yere.

Şairin yüklü duygularına, ağlayan yüreğine, kanayan boğazına ters orantıda bir yaz gününün akşamında, bulutların geceyi daha da kararttığı zamanda oldum yaşlı adamın işlettiği Agora Meyhanesinde. Önce bir Arnavut Ciğeri ve patates kızartma söyledim. Ardında da soğuk bira istedim. Agora Meyhanesi ölümsüz şarkısında ölümlü bedene can verirken, ardı arkası kesilmeyen kadehlerin anason kokusu da kaplamış olmalıydı sekiz köşeli meyhanenin salonunu.

Yaşlı adamla çabuk kaynaştık. Yorgun yüzün bakışları da yorgundu. O bakışlarda yılların kıymetli izlerini taşıyordu. Karanlık çökmüş şehrin viran sokaklarının loş ışıklı caddesinde ilerlerken bakıyordum yaşlı adamın çalıştırdığı yere. Geçerken o yerden uzaklaşırken gördüm derin bakışların yorgun yüzünü. Ağır adımlar ile geri döndüm ve mantığımın reddettiği girmek istemediği Agora Meyhanesine duygularımın ısrarıyla girdim.

Meyhaneye girmeden önce ne tarihi bir geçmişi, ne dillere destan bir şarkısı olduğunu biliyordum. Sanırım o eski bina o sekiz köşeli meyhane benim oradan öylece geçmeme kıyamadı. Ve yorgun bakışlı meyhaneci buyur etti içeri beni. Fiyatlarının pahalı olmadığı insana güven veren eskinin izlerini taşıyan bu yerde neden olduğumu bilemedim.

“yabancısın buralı değilsin.” dedi yaşlı meyhanece. “evet, buralı değilim. Hasan sağlam öğretmen evinde kalıyorum.” der demez meyhaneci başını salladı. Anladım dedi, senin öğretmen olduğunu anladım.

Öğretmen olmadığımı söylemedim. Öyle sansın öyle bilsin dedim. Onla geçireceğimiz kısacık zamana; “ben oyum-buyum-şuyum” anlamlarını eklemek istemedim.

“burası o önlü yer” dedi yaşlı meyhaneci. “Hangi ünlü yer.” , “ bilinen Agora Meyhanesi!” , “olamaz, gerçekten mi?” , yaşlı adam kanıksamış sorulara, yaşamın içinde olduğu kanıksamış gerçek bakışlarla ; “evet burası o meşhur yer. O efsaneleşmiş şarkının yazıldığı-çizildiği yer. Birçok defa gazetelere de çıktı.”

Farkında olmadan o meşhur yere, efsanevi şarkının mendile kan tükürdüğü yere gelmiştim. Gün içinden antik Agora kentini gezmişken; gün sonunda yalnızlığımın depreştiği zamanda amaçsız yürüdüğüm gece vakti buluşmuştuk şarkısının ölümsüz olduğu yerin ölümlü bedenim ile.

Yaşlı meyhaneci beni okur gibi derinlere baktı. Bir şeyler yazdığımı ve benimde yazı adamı olduğumu hissetmiş olmalı. Yanıma çöktü. Şimdi o meyhaneci değil, meyhanede iki arkadaş, iki dostu gibiydik. Zaten müşterisi de azdı. Sessiz insanların tarihi ile buluştuğu bir yer gibi buluşmuşlardı Agora Meyhanesiyle… Meyhane kendi hikayesini anlatıyor onlarda kendi hikayelerini…

Usta işi Arnavut ciğerini bira ile dönüşümlü yudumlarken; yaşlı adam; “müziği aç” dedi. Sonradan oğlu olduğunu öğrendiğim genç adam Agora Meyhanesini fısıldayan müziği açtı ve çalan müzikle birlikte bu şiirin tamamını mitolojik bir hikâyeyi anlatır gibi okudu bana…

Sana bu satırları
Bir sonbahar gecesinin
Felç olmuş köşesinden yazıyorum.
Beş yüz mumluk ampullerin karanlığında.
Saatlerdir boşalan kadehlerde
Şarkılarımı dolduruyorum.
Tabağımdaki her zeytin tanesinde
“Simsiyah bekleyişlerimi” okuyorum.
Ve kaldırıp kadehimi
Bu rezilcesine yaşamların şerefine içiyorum.
Burası Agora Meyhanesi
Burada yaşanır aşkların en madarası
Ve en şahanesi
Burada saçlarının her teline bir galon içilir.
Gözlerinin her rengine bir şarkı seçilir
Sen bu sekiz köşeli meyhaneyi bilmezsin.
Bu sekiz köşeli meyhane seni bilir.
Burası Agora Meyhanesi




Yaşlı adam çalan müziği tekrar devam ettirip, kalmış olduğu yerden şiirine devam ederken, ben bu masada isimlendirilemeyen, ölümsüzleştirilemeyen diğer şiirlerin şairleri ve onların erişemediği sevgilileri için;

Dedim ya burası agora meyhanesi
Bir tek iyiliğin tüm kötülüklere meydan okuduğu yer
Burası agora meyhanesi
Dedi ve uzaklara daldı yaşla adamın bakışları. Bir ok gibi deldi geçti, mekânın döndüğü sonsuzluğun içinde; bu zamandan diğer zamana öylece süzüldü sessizce…

    Güven



Posted by Picasa

2 yorum:

Arzu Sarıyer dedi ki...

Ölümsüz şarkı ve şiiri,kimleri barındırmıyor ki içinde...Hemen her dönemde "Bir tek iyiliğin pek çok kötülüğe meydan okuduğu" yaşanmışlıklar...Selam olsun iyilere...

GÜVEN SERİN dedi ki...

Merhaba,Arzu öğretmenim hoşgeldiniz. Bizlerden önce doğmuş bu şarkı; sanırım ruhlara işlemiş ve bizlerden çok sonra da yaşayacak...

Sanki o şarkıyı, o anı, o bedeni ve o mekanı tekrardan binlerce insan aynı duygularla yaşıyor gibi...